- Birden kendi kapısını kapamadığı aklına geldi. Hırsız girse bile, kitapları çalmazdı. Ötekiler umurunda değildi...
- Üzgünüm. Haydi uzat ellerini , somurttuğum zamanlar yaptığın gibi, yanaklarımı tutup ger de güleyim...
- Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu, bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: Sigara içtiğimi...
- "Siz" anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda "sizi seviyorum" u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilebilirmiş! "Sen" sevilir, değil mi?"
- Güldüler. Birlikte gülündü mü, insan rahatlıyordu...
- Bereket arada seni düşündükçe içimin ısınması var...
- Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça, iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?
- Neden bu kadar kötümsersin?
Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun? En mutlu görünenlerine bile? Bütün bunlar, üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşüyle başlıyor. Sonra? Haydi bayanlar, baylar! Bu fırsatı kaçırmayın. Siz de girin, siz de görün. Üç perdelik dram. Birinci kısım: dağlar dümdüz. İkinci kısım: ne çok tepe! Üçüncü kısım: ova batak. Bu günlük bu kadar baylar. İyi geceler. Yarın yine bekleriz... - Bir de bana deli sevgilim diyor. Nerem deli benim? Paçalarıma sıçramasın diye demirin oluklu yerine işemiyor muyum?
- Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu...