- Hayat sürüp gidiyor. Evlerimiz üzerinde durmadan değişiyor bulutlar. Bunu yapıyorum, şunu yapıyorum, sonra yine bunu; arkasından şunu. Buluşarak, ayrılarak değişik biçimleri bir araya getiriyoruz, değişik düzenler oluşturuyoruz. Ama bu izlenimleri tahtaya çakmaz, içimdeki bir sürü adamdan bir tek adam yapmazsam, uzak dağlardaki kar çelenkleri gibi parça parça değil de burada ve şimdi var olmazsam, bürodan geçerken Bn. John'a filmleri sormaz, çayımı almaz, en sevdiğim bisküviyi de kabul etmezsem, kar gibi döküleceğim, harcanacağım.
- Niçin bakmalı rafta takırdayan saate? Zaman geçiyor, evet. Ve biz yaşlanıyoruz. Ama, seninle birlikte, seninle yapayalnız, burada, Londra'da, bu ateş ışığıyla aydınlanmış odada; sen orada, ben burada oturmak; işte her şey bu.
- Bu sabah geldiğinde fincanlar, tabaklar değişti. Kuşkusuz, diye düşündüm gazeteyi iterek, kaba saba hayatımız, işte böylesine çirkin hayatımız, yalnızca aşkın gözleriyle bakıldığında güzelliğe, anlama bürünüyor.
- Bir an için bir şeyin yapışıverdiği, yuvarlaklığı, ağırlığı, derinliği, olan bu şeyin tümleniverdiği yanılsaması içindeyim. İşte o an, bu benim hayatımmış gibi geliyor. Elimden gelseydi, olduğu gibi verirdim onu size. Koparıverirdim, bir salkım üzüm koparırcasına. "Al bunu. Hayatımdır bu benim." derdim.
- Şükürler olsun yalnızlığa, ki gözün baskısını kaldırdı, bedenin yakarışlarını, tüm yalanlar ve söz dizileri gereksinimini kaldırdı.
- Ve benim içimde de dalga yükseliyor. Kabarıyor, sırtını büküyor. Bir kez daha yeni bir isteği, sürücüsünün önce mahmuzladığı sonra geri çektiği o gururlu at gibi altımda bir şeyin yükseldiğini ayırt ediyorum. Sen, üzerine binmiş sürdüğüm; şimdi bu kaldırım uzantısını eşeleyerek durduğumuzda bize yaklaşan hangi düşmanı seziyoruz? Ölüm o. Düşmanımız ölüm. Mızrağını kaldırmış, bir delikanlınınki gibi, Hindistan'da dörtnala at sürdüğünde Pervical'ınki gibi saçlarım arkaya uçuşarak üzerine atımı sürdüğüm ölüm o. Mahmuzları batırıyorum atıma. Senin üzerine atacağım kendimi, yenik düşmeden, boyun eğmeden. Ah. Ölüm!
- Tek istediği yalnız kalıp o kitabı eline almaktı. Kendini rahatsız hissediyordu; yanında oturup ona karşı hiçbir şey hissetmediği için, kendini hain gibi hissediyordu. İşin gerçeği, aile yaşantısından hoşlanmıyordu. İnsan kendine böyle koşullarda sorardı işte, ne için yaşıyorum, diye. Neden, diye sorardı, insan ırkının devamı için bunca zahmete giriyorum? Bu o kadar da arzulanacak bir şey mi? Tür olarak çok mu çekiciyiz?
- Tek istediği yalnız kalıp o kitabı eline almaktı. Kendini rahatsız hissediyordu; yanında oturup ona karşı hiçbir şey hissetmediği için, kendini hain gibi hissediyordu. İşin gerçeği, aile yaşantısından hoşlanmıyordu. İnsan kendine böyle koşullarda sorardı işte, ne için yaşıyorum, diye. Neden, diye sorardı, insan ırkının devamı için bunca zahmete giriyorum? Bu o kadar da arzulanacak bir şey mi? Tür olarak çok mu çekiciyiz?
- İnsanının bedenini sadece alışkanlıkların iskeleti dik tutar.
- Zihin kuşkusuz çok gizemli bir organ, diye düşündüm, başımı camdan içeri çekerken, ona ne çok güveniriz ama hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.