- Düşünceler baskı altına alınarak yok edilemez. Onlar ancak dikkate alınmayarak yok edilebilir. Düşünmeyi reddederek - değişmeyi reddederek.
- İnsanı delirten, gerçeğin dışında yaşamaya çalışmak oluyor. Gerçek dehşet verici. İnsanı öldürebilir. Gerçek acıdır. Ama insanı delirten yalanlar, gerçekten kaçışlar.
- ''Sistemin takasa dayandığını ve takasın adil olmadığını anlamıştı. Dışarıdan bakabilecek kadar uzağından gelmişti çünkü. Ve karşılıklılıktan azade her köle, sistemi boyanmamış gözle görebilirdi.Ama Modh ?Ama? demesini sağlayacak bir başka sistem, bir başka sistem olasılığı bilmiyordu. Nata?nın da böyle bir alternatiften, içinde adalete yer bulunan, ?Ama? sözcüğünün söylenip anlam taşıyabileceği erişilemez ama mümkün yerden haberdar değildi.''
- ''Yaban kızlara Kent?te nasıl yaşanacağını öğretme işini Nata üstlendi ve görevini içtenlikle yaptı. Kuralları öğretti. Neye inanıldığını öğretti. Kurallar adalet içermediğinden adaleti öğretmedi. İnanılana şahsen inanmasa bile inananlarla nasıl yaşanabileceğini gösterdi.''
- ''Baskına önderlik ettiği, Dua?nın kızını öldürdüğü, Mal?ı, kendisini ve diğerlerini çaldığı için Bela ten Belen?den nefret etmedi. Erkeğin kentlisi de göçebesi de yapardı bunları. Yağmalar, can alır, yiyecek çalar, köle toplarlardı. Böyleydi erkekler. Erkeklerden bu yüzden nefret etmek, erkekleri bu yüzden sevmek kadar aptalcaydı.''
- ''Okumak ve yazmak geldiyse ancak zaman içinde peyderpey süzülerek daha az kutsal ve daha az gizemli hale gelmiş, kudreti yaygınlaştıkça azalmıştır. Çin İmparatorluğu bürokratik hiyerarşide yükselmeyi bir dizi okuryazarlık sınavına dayandırmak suretiyle okuryazarlığı etkin bir hükümet kontrol aracı olarak kullanırdı. Sistematiklikte çok daha geri Romalılar sonunda kölelerin, kadınların ve benzeri ayak takımının okuyup yazmasına izin verdiler ve cezasını yerlerini alan din-temelli toplumla ödediler. Karanlık Çağlarda Hristiyan papazı olmak bir parça okuyabilmek, sıradan kimselik muhtemelen hiç okuyamamak, herhangi bir sınıftan hemen her türde kadınlıksa hiç okuyamamak demekti. Kadınlar bu çağlarda okumayı bilmemekle kalmaz, üstüne bir de öğrenemezlerdi çünkü bugünün kimi Müslüman toplumlarındaki gibi, izin verilmezdi.''
- ''İnsanlar bugün nasıl tehditten, yüklerden uzak sohbetlerinde bir önceki gecenin müthiş polisiye veya mafya dizisinde kimin kimi öldürdüğünden bahsediyorsa, 1840?larda tren yolcuları veya herhangi bir işte çalışan meslektaşlar birbirlerine Dickens?in Antikacı Dükkânı?ndan ve Küçük Nell?den bahsediyordu. Kitaplar paylaşılan bir eğlence alanı ve sohbeti kolaylaştıran bir zevk sağlıyordu. Söz konusu dönem boyunca iyice standartlaşan ve yaygınlaşan okul müfredatında şiire ve klasiklere ağırlık verildiğinden eserleri ortak mülke, paylaşım alanlarına dönüşen Tennyson?dan, Scott?tan ya da Shakspeare?den yapılan alıntıları hemen kavrayabiliyordu. O dönemlerde insanlar bir Dickens romanını görür görmez uyuklamakla övünmekten ziyade, okumayıp konuların dışında kalmaktan çekiniyordu.''
- ''AP makalesinde kitap satışları için ?Düz? terimi kullanılıyor, geçen yıllarda kitap satışlarının ?düz? gittiği söyleniyor. Yani başka bir deyişle, mesela ten gibi pürüzsüz ya da şişmeyen bir göbek gibi mi düz yani? Ama hayır, şişko iyi, dümdüz kötüdür? McDonald?s?a sorun, söylesin.''
- ''Yayıncılığı elinizde tutarsanız basılanı, yazılanı, okunanı kontrol edebileceğinizi düşündüğünüz için mi? Eh, size iyi şanslar, beyefendi. Tiranların ortak yanılgısıdır bu. Yazanlar ve okuyanlar, okuryazarlıktan çekseler bile okuryazarlığa neşeli kızgınlıkla bakarlar çünkü.''
- ''Siyasi alandaysa tevazu bir duruştan, bir konumdan çok genellikle pozdan ibarettir. Çoğu politikacı için teşhircilik, kimi zaman ahlâki temelde kendini övme çabasıyla ve sıklıkla gerçekçi kendini bilme değerlendirmesini utanmazca görmezden gelmeyi içeren geçer ölçüttür.''