- "İslam aleminin yoksulluğunun ve düşkünlüğünün nedenleri vardır. İslam alemi Allah'ın emrini yapmış olsaydı bu durumlara düşmez, bu acıları çekmezdi. Allah'ın emri 'çok çalışmaktır'. Düşmanlarımız böyle çalışıyor. Biz onlara yetişmek için daha çok çalışmak zorundayız. Çalışmak, boşuna yorulmak, terlemek demek değildir. İlim ve fenden, her türlü uygar icatlardan yararlanarak çalışmak demektir.İtiraf edelim ki bu konuda bir çok yanlışımız var. Bizim dinimiz milletimize hakir, miskin, alçalmış olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da Peygamber de insanların izzet ve şerefini korumalarını emrediyor."
- "Ah, en tehlikeli cahillik, dinde cahillik. Bu cahilliği bir an önce, bir an önce, bir an önce yenmeliyiz."
- Efendiler, bazı gerçekleri bilmenin karar vermenizi kolaylaştıracağını ümit ediyorum. Bu Meclis Türkiye'nin meclisidir Türkiye halkının meclisidir. Bu Meclis'in sıfatı, yetkisi Türkiye ve Türkiye halkı ile sınırlıdır. Öyleyse bu Meclis'in Başkanı da yalnız Türkiye'yi ve Türkiye halkını temsil eder . Halifelik ise islam alemini kapsayan bir makamdır. Meclis Hilafeti destekler ama varlığını onun eline teslim etmez, edemez, etmeyecektir..
- Cumhuriyetin devraldığı miras: 13 milyon nüfus; ilkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi, madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve, var olan demiryolları yabancı şirketlerin yönetiminde. 153 ortaokul ve lise, sadece 1 üniversite var. Halkın yalnız %7'si okur-yazar, bu oran kadınlarda %1 bile değil. Ortaokullarda 543, liselerde 230 kız öğrenci okuyor. Ekonomik bakımdan yarı-sömürge. Kişi başına gelir 4 lira, kişi başına ortalama kamu harcaması 50 kuruş. Alt yapı her alanda yetersiz. Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde. Anadolu araştırmayan, nakilci ve yetersiz medreselerin elinde. Her yanda tarikatler, tekkeler, dergahlar. Yasalar çağın gereklerinin gerisinde. Kadınların ilke olarak toplumsal hayatları ve hiçbir hakları yok. Ne seçme hakları bulunuyor, ne seçilme. Kısacası vatandaştan bile sayılmıyorlar. Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda ortaçağı yaşıyor.
- Milli mücadele'ye hainlikleri ya da gafletleri nedeniyle karşı çıkanların büyük bölümü Cumhuriyet'i benimsemiş, Osmanlı Devleti'nin külünden tam bağımsız, yepyeni bir devlet çıkaran Atatürk'e saygı ve minnet duymuşlardır. Yurtdışına kaçanların bir bölümü kinlerini, hainliklerini sürdürdüler, Cumhuriyet'e karşı çeteler, cepheler kurdular, gazeteler çıkardılar; yalan ve iftira dolu kitaplar yayınladılar. Memlekette kalanlar susup yer altına çekildiler. Fırsat kolladılar. (Hala da kolluyorlar...)
- Cumhuriyet'i yıkabilmenin ön şartının Atatürk saygısını, sevgisini yok etmek, Milli Mücadele'yi küçültmek, önemsememek, benimsememek olduğunu düşündüler. Bu amaçla, Atatürk ve Milli Mücadele karşıtı, baştan sona yalanlarla, iftiralarla saptırma ve çarptırmalarla dolu, cahilce, insafsızca yazılar, kitaplar yayımladılar. Genç insanların kulaklarına bu yalanları, iftiraları fısıldadılar, saptırma ve çarptırmaları gerçekmiş gibi benimsetmeye çabaladılar. Bugün Türk gençliği biri ötekine benzemeyen iki tarihe inanıyor, biri bu romanın esas aldığı, sağlıklı ve dürüst belgelere dayalı, hepimize gurur veren gerçek tarih... Öteki Cumhuriyet'i yıkmak için çabalayanların uydurdukları, yalanlarla dolanlarla dolu, sahte tarih. Bir süre önce söyleyip yazdıkları kimi gülünç, kimi insanı utandıran yalanları toplayıp gerçekleri belgelerle açıklayan bir kitap yazmıştım: Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele.
Cevap veremediler. Gazete ve dergilerde bu tür yalanların da arkası kesildi. Çünkü belgelere, kanıtlara, ciddi tanıklara karşı yalanı savunmak mümkün değildir. - Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr'i ve üçlü anlaşma'yı tarihe gömdük .Hevesi kursağında kaldı.Affetmez. Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız.Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.
- Sen yine hayal diyeceksin ama haklı hayaller damla damla birikir, bir gün gerçek oluverir.
- Albay genç komutana ilgiyle baktı. Liman Paşanın bile saygıyla söz ettiği, Kolorduda adı geçince özel bir hayranlıkla anılan Türk demek ki buydu. Liman Paşa tarafından 5. Tümen Komutanlığına atandığını anlattı ve 'tümeninin emir ve komutasını üstlenmeye geldiğini' söyledi, 'rütbesi büyük olduğu için cephenin komutasının da yeniden düzenlenmesi gerekeceğini' ekledi. Kısacası albay olarak cephenin komutanı olmak istiyordu. M. Kemal büyükçe bir taarruzdan çok kısa bir süre önce, hiçbir şey bilmeden, sırf rütbe farkı dolayısıyla, bir cephenin komutasını üstlenmeye hazırlanan bu subaya notunu ve hak ettiği yanıtı verdi: "Bu cepheyi ilk günden beri ben yönetiyorum. Yarın çok önemli bir taarruz yapacağız. Tümenim ile 5. Tümenin alayları birbirine karışmış halde. Ayrıca askeri iktidarınızı da hiç bilmiyorum. Bu iki nedenle size bu kesimin komutanlığını da, 5. Tümeni de devir ve teslim edemem. Yanımda bir seyirci olarak bulunabilirsiniz, o kadar. Birazdan komutanlar gelecek, bu taarruzu konuşacağız. İsterseniz kalabilirsiniz."
- "Gazetelerde resmi deyimler dışında Osmanlı sözcüğü daha az kullanılır oldu. Türk deniyor, Türkçe deniyor, Türkiye deniyor. Osmanlı diye bir millet olmadığı anlaşılmaya başlandı. Zaten Osmanlılığı ne Rum kabul etmiş, ne Ermeni, ne Yahudi, ne Bulgar, ne Kürt, ne Arnavut, ne de Arap. Yalnız biz kabul etmişiz. Soyumuzu, tarihimizi unutmuşuz, unutturmuşlar. Aşurede nohut olmuşuz. Bizi küçük gören Osmanlı çelebileri, efendileri, beyleri, paşaları devleti çökerttiler, rezil ettiler, sattılar. şimdi sıkıştılar, Türklüğü övüyor, Türklüğe sığınıyorlar. Çünkü devleti kurtarmak için yine Türkün kanına ve canına ihtiyaçları var. Bu tehlikeyi atlatınca, bunlar ayağına kapandıkları Türklüğü yine söndürmeye yeltenirler. Bu kronik hastalığı tedavi etmek şart."