- " Mustafa Kemal Paşa, yalnız Tunus'ta değil, kaç zamandır bütün mazlum ülkelerde,kurtuluş özlemini temsil ediyor, ' Asya ırklarının kurtarıcısı ', 'İslamın Kahramanı', ' Doğu'nun kahramanı ', ' Milliyetçiliğin babası ', ' islam dünyasının en iyi evladı ', ' Çağın en büyük adamı' gibi adlarla anılıyordu. Bütün müslümanların ve sömürgelerin ortak kahramanıydı. "
- " İlerde halkımızın, bunca ibret verici tecrübeden sonra gerçek dindarlarla din tüccar ve aktörlerini birbirlerinden ayırdedeceğini ümit ederim. Yoksa hep böyle geri ve ezik kalırız. "
- ".. Bir insanın Allah'ı böyle sırf cezalandırıcı gibi görmesi ve yalnız kendini kurtarmaya çalışması ne kadar yanlış bir şey. Bu dar anlayış bazı Müslümanları çok bencil ve katı yapıyor. Bence Müslümanlık bu değil. Toplumun selameti, kişinin selametinden önce gelir. "
- Yüzbaşı Şükrü İsmet Paşa'nın önüne bir not bıraktı.Paşa göz gezdirdi:
"M.Kemal Paşa'dan. Başkomutanlık süresi uzatılmamış ama ordunun başsız kalmaması için Başkomutanlığı bırakmadığını bildiriyor."
Siyasi manevralar çevirmeye meraklı olan muhalefete, bir ihtilal süreci yaşandığını anımsatacak sert bir karardı bu. İsmet Paşa konuştukça öfkesi arttı:
"Başkomutan olmayı kendisi mi istemişti? Hayır. Kurulmasına öncülük ettiği Meclis talep etti. Ne oldu? Yenildi mi? Hayır. İstiklal bayrağı altına topladığı milletini, canı ve malıyla harekete geçirdi, son haçlı ordusunu yendi. Kutsal kabul ettiğimiz ne varsa hepsini kurtardı. Şimdi de içli dışlı bin türlü entrikaya, iftiraya, demogojiye, ilkelliğe göğüs gererek, eğer kazanamazsa şerefini, hatta hayatını kaybedeceğini bile bile, kesin sonuç için imkansızı zorluyor. Bu adamların takdirini kazanabilmek için acaba daha fazla ne yapabilirdi?"
Tükürür gibi ekledi:
"İnsan tarihten utanır be. Vatan pahasına siyaset olur mu ? " - Zonguldak bölgesindeki madenlere ilişkin eski mevzuat, 13-50 yaş arasında olup da bu çevrede yaşayanları maden ocaklarında çalışmakla yükümlü tutmaktaydı. Mevzuat ocaklardaki dar yerlere ancak küçük çocukların girebileceği gerekçesiyle çalıştırılmalarına izin veriyordu. Bu ilkel mevzuatta hiçbir işçi hakkı yer almamaktaydı.
Yeni tasarı ile yükümlülük kaldırılıyor, çocukların madenlerde çalıştırılması yasaklanıyor, sağlık, kaza, ücretsiz tedavi, temizlik, en az ücret, sekiz saat çalışma süresi gibi genel haklar ilk kez düzenleniyordu.
Adalet Bakanı Refik Şevket İnce,İktisat Bakanı Celal Bayar ve bazı milletvekillerinin yaptıkları konuşmalardan sonra tasarı oylanıp kabul edildi, yasalaştı.
Ciddi bir devrimdi bu.
Celal Bayar 17.09.1921 günü kürsüye gelerek, bu yasa dolayısıyla işçilerin yasanın kabul edildiği 10 Eylül gününü 'en büyük gün ' olarak kabul ettiklerini, bu günü her yıl kutlayacaklarını bildirdiklerini açıklayacaktı. - Amiral Web'in mektubu:"Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor."
Damat Ferit, Amiral Calthorpe'a şöyle diyecektir: "Padişahın ve benim yegane ümidimiz, Allah'tan sonra İngiltere'dir."
Vahidettin, 30 Mart 1919'da, Damat Ferit aracılığıyla, 'kendi eli ile yazdığı bir tasarıyı' İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a ulaştıracaktır. Özeti şudur: "Osmanlı İmparatorluğu'nun 15 yıl müddetle İngiliz sömürgesi olması." - İstanbullu Türklerin bir bölümü işgalcilerle iyi geçiniyor, hiçbir şeyi umursamadan zevk ve sefa içinde yaşıyordu. Bir bölümü işbirlikçilerin ve yobazların telkinleri yüzünden Milli Mücadele'ye karşıydı. Küçük bir bölüm de para için işgalcilere hizmet ediyordu.
Ama çoğunluk Ankara'yı desteklemekteydi. - Kamil Bey (...) "Anadolu yoksuldur,çıplaktır, bakımsızdır ama vatanımızdır. Osmanlı Devleti Anadolu'yu sürgün idarecilerin, mültezimlerin, mütegallibelerin, ağaların, cahil hocaların, şeyhlerin insaf ve iz'anına terk etmiş. Halk uyanamamış, hayatı zar-zor sürüklemekle yetinmiş. Onun için şehirlerimiz, topraklarımız böyle. Hele şu vartayı atlatalım, el birliği ile Anadolu'yu şenlendirir, halkımızı da uyandırırız. Buraları 40 yıl sonra tanıyamazsın. Vatan artık padişahın mülkü değil ki, herkesin. Bunu anladığı gün halk sabana, kazmaya, çekice, kaleme, başka bir hevesle sarılacaktır."
- Ali Fuat Paşa: "... İşgal kuvvetleri silahlarımızın büyük kısmını İstanbul'da topladı. El koydukları toplarımızın sayısı iki bine yakındır."
Çiçerin uzun bir "oooo!" çekti.
"..Ayrıca birçok topumuzu da kamalarını alarak kullanılmaz hale getirdiler. Damat Ferit, İngilizlere yaranmak için 90 bin sandık cephaneyi Marmara denizine döktürdü."
"Ne diyorsunuz?"
"Evet, örneğine az rastlanılır türden bir haindi. İngiltere Türkiye'ye silah satılmasını yasakladı. Elimizde yalnız Doğu ve İç Anadolu'daki depolar var. Mesafeler uzak, yol yok, taşıt az, silahlar eski. Buna rağmen Sayın Komiser, zoru başardık, bugüne kadar bu sınırlı kaynaklarımıza dayanarak savaştık. Ama ne zamana kadar böyle sürdürebiliriz."
(...) - Nidai, "İşgalci devletler, ilan ettikleri gibi sahiden tarafsız olsalardı.." dedi, "..Yunan donanmasının İstanbul'u üs olarak kullanmasına izin verirler miydi? Bu insanlar kendilerine uygar, başkalarına vahşi."