- Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı dendim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz.
- böyle bir adama verecek inancım,umudum yok ki benim. bende her an boşlukla yüzyüzeyim. Ama umurumda değil. böyle olmasa ne olabilirdi sanki? ama en zoru -bu durumda iki kişinin bir aradaki cehennem dansı.
- erkeklerden uzak oluşum nasıl bir sonuca varacak bilmiyorum. zaten hiçbir sonuca varmaz. başlangıç ve son yok zaten. her şey aynı. bende aynıyım ve iyiyim.
- artık, hastalığımın düşüncesi de kafamdan sıyrılmaya başladı, üstelik bu durumun yararlı yönlerini bile bulmaya başladım, her zaman kafamı kurcalayan bir konu idi, şimdi hastalığın ne olduğunu da biliyorum. bu bile yaşantı.
- beckett'imsi bir ölülükte yalnız,şimdilerde değiliz. sen beckett'i çevirdiğinden beri,hakkari'ye gittiğinden beri, yirmi yaşlarında bilinçlendiğimizden beri o ölülükteyiz. kafka gibi veremden çatlamamamız, beckett kadar ölü görünmememiz, şarklılığımız yüzünden. iç dünyamızın farkı olduğunu sanmıyorum.
- yaşamın sonu: ölüm. her yüz; insan yüzü, hayvan yüzü de olabilir,soluk,büyüyen yaşlanan (belirli) sarılma (birine sarılınca ölümü düşünmek), her sabahta: her sabah uyanıp ölümü düşünmek. daha sonraki satırlarda,bir trenin gidiş istikametinde oturduğunda, karşıdan gelen tüm görüntüler hızla gelip geçer... hızla tek tek resimler,film gibi geçip gider... işte böylesi yolculuklarda, ölümden uzaklaştığımı algıladığımı belirtmek istedim.
- bir çocuğun ne denli duygusal olduğunu anımsıyor musun? mutlak anımsıyorsun. ihtiyarlık diye bir bir olguya inanmıyorum,çünkü gençliğe de inanmıyorum. çocukken de, genç iken de ihtiyarı içinde taşıyorsun,yaşlanırken de çocuğu. ancak yaşlandıkça duygusallaşma biçim değiştiriyor. gençlik duygusallığı öfke, beklenti,başkaldırma,cesaret gibi duygularla iç içe, ama yaşlandıkça duygusallığa acımsı tatlar karışıyor, buruk. sanıyorum, algıladığım kadarıyla sözünü ettiğin duygusallık,bu buruk,acılı duygusallık.
- yazmak, iç denge, kırıcılık konusunda bütün dediklerine katılıyorum. düşün, hiçbir kitabımız olmasaydı, iç dengemizi kesinlikle kuramazdık. gene de kurduk sayılmaz ama taşınması olanaksız bir birikim altında kahrolurduk. az da olsa yazılanların tek yararı iç dengeyi tutmakta.
- ilk kez zaman denen zamansızlığı algılıyorum. ilk kez sevgi içinde yaşıyorum. ne geçmişi ne de geleceği düşünmüyorum, tabii geçmiş düşünmeden de etkisini duyuyor,ama silik anılar biçiminde, güzel resimler biçiminde. değişmeyi yaşayabildiğim için mutluyum.
- severek mektup yazılan bir insanın bile olması ne büyük olay, söylenen her sözcüğün anlaşılmaktan öte, yaşadığını, dahası sözcüklere bile gerek olmadan yaşandığını bilmek,güç gibi yalınç bir olgu değil, varolmak gibi bir şey. işte, yalnız kalınca varolduğumu hiç algılamıyorum. kendi kendime yaşamın düşünü görmüş bir ölü gibi geliyorum.