- Acımın derinliğinde, benim için arda kalan hiçbir şey yok.
Yalnızlığımı algılamamın gururu bile. - İnsan, sevgiye biri yanımızda olmadığından acı çekene dek
dayanır; oysa gerçek yalnızlık dayanılmaz bir hücredir. - Kendini bana sunan her şeyi, yetişmekte, solumakta ya da ölmekte olan her şeyi, ya da ölmüş olanı daha da büyük biçimlendirmem gerek. Doğanın, yaşamın, düşlerin, duyguların bana sunabildiğinden daha çoğunu yaşamam, daha çoğunu algılamam, daha büyüğünü duymam gerek. Her nesneyi, her canlıyı, herhangi bir insanı, anlık her görüntüyü yaşantıya dönüştürmeliyim. Yaşamı büyütmek, kendimce geliştirmek, derinleştirmek, genişletmek, rüzgârlarla estirmek, yağmurlarla yağdırmalıyım, ta ki kendimi canlı ya da cansız, doğmuş ya da doğmamış tek bir nokta olarak görene dek. Ve kendi üzerimde kurduğum bu egemenlikle ölümü de büyütmem gerek. Yaşamım, ölümüm her yaşam, her aşk ve her ölüm olmalı.
- Ondan, bu duygudan, bu istekten, içimizde yaşatma çabası
gösterdiğimiz bu sevgi özleminden, özlemin biçimlendirdiği
kişiden, düşüncelerimizin biçimlendirdiği derin bağlardan,
bu duygular kendi dünyamızda, yalnızlığımızda
kalsa da, bir rahatlık, bir kalıcılık, bir hoşnutluk akıyor.
Susarken, yürürken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken,
boşalırken. Bu duyguyu yitirmediği sürece insanın
bunalımı bile anlamlı. Duygular, bir kişi olarak belirlenmese
de. Ama insan bu duygularım, birinin tenine, bedenine
aktarabilirse, bunu başardığı an yaşam inandırıcı
oluyor. İnsan hiç geçmesin istiyor varoluşu. Bu duyguyu
yitirmemen gerek. İnsanda biçimlenmese de. Bu duygu beni
yenen, içimde yaşayan ve ölen canlıyı yenen tek duygu. - Hep öyle değil rai? Sevgilerimizi, duyguların yükseliş ve
alçalış dalgalanmalarını, kendi kendimize algıladığımız biçimde
bir başka insana akıtmak isteğimizde tümüyle içimize
hapsetmiyor muyuz? Kim karşılıyor sevgileri? Bir
ilişkinin başlangıcı, sürekliliği aynı zamanda en derin sınırlandırılması
değil mi? Belki ancak ayrılık bir açıklık,
bir derinlik kazanmıyor mu. - Her düşünce, her konuşma kendi kendine olmak demektir.
Bir şeyi bir insanla bölüşmek gene kendi kendinle bölüşmek
demektir. Bir insanla sevişmek, gene kendi kendinle
sevişmek demektir. Birisiyle birlikte olmak, yalnız olmak
demektir. Bunu çıkarma aklından. Ama Pavese haklı.
?Dünya nasıl olması gerekiyorsa öyle. Kendi kendini kurtaramayanı
hiç kimse kurtaramaz.»
Temel sorun, yalnızlık direncini yitirmemekte. - Ama hayır, hiç değilse susarak
hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle,
akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla
bağdaşan hiçbir yönüm yok. Aranızda dolaşmak
için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. îyi giyinene iyi
yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi
çalışmama izin vermediğiniz için. - Yalnız sağlıklı insan aklı ile yaşansaydı, değmezdi yaşamaya,
can sıkıcı olurdu. Tam aksine güzel olan, dünyanın
gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması - Her
«ben» bencildir, her «kır» kırsal olduğu gibi. - Kompartıman kapısı açılıyor.
? Böylesine yalnız oturuyorsunuz. Bavulumu alıp geleyim,
konuşuruz, diyor bir adam.
? Yalnız kalmayı yeğliyorum, diyorum.
(tik kez bu tümceyi söyleyebildiğime şaşıyorum. Artık ilk
kez kendi kendime olmak istediğimden, bir başka insana,
insana hiç dayanacak gücüm yok. Belbo tepelerinde bundan
böyle dağlarla, tepelerle, suyla, göllerle, denizle, nehirlerle,
ağaçlarla, rüzgârlarla, yağmurla, gecelerle, günlerle,
bulutlarla, gökyüzü ve yıldızlarla yaşamaya karar
vermiş olacağım.)