- O anda ?bir dâhinin etrafında (belki sadece Nietzsche?de) oluşmuş en korkunç suskunluk içinde? karanlık bir ses kalbine dokunur, bir çağrıdır bu, hayatı boyunca ne zaman cesareti kırılsa, ne zaman çaresiz kalsa her defasında gelen bir çağrı: Ölümün çağrısı. İlk gençlik dönemlerinden beri peşini bırakmaz. bu özgür ölüm düşüncesi ve daha delikanlı bile değilken nasıl hayat planını yaptıysa ölüm planını da çoktan yapmıştır: O ne zaman güçsüz düşse bu düşünce güçlenmiştir, her zaman tutkuların seli, umutların çağıldayan dalgaları geri çekildiğinde, her seferinde kapkara bir kaya gibi belirmiştir ruhunda. Kleist?ın mektuplarında ve konuşmalarında nihai sona yönelik bu içten çığlığın ne kadar sık ortaya çıktığını saymak mümkün değildir, hatta insan bir çelişkiyi göze alıp şunu bile söyleyebilir: Hayata ancak onu her an bitirmeye hazır olduğu için bu kadar uzun katlanabilmiştir.
- Gerçekte tragedyanın dekoru hep aynıdır: Tek başınalık, yalnızlık, düşüncesinin geçirimsiz bir cam fanus gibi çevresinde, üzerinde taşıdığı o korkunç sözsüz, cevapsız yalnızlık, çiçekleri olmayan, renkleri, sesleri, hayvanları ve insanları olmayan bir yalnızlık, Tanrı?sı bile olmayan bir yalnızlık, bütün zamanların öncesinde ya da sonrasındaki ilksel bir dünyanın taşlaşmış ölü yalnızlığı.
- [Nietzsche] Şeytanı tarafından dünyanın ve zamanın dışına itilmiş, kendi varlığının en dış kabuğunun bile dışına sürülmüştür,
- [Nietzsche] Bazen günlerce yataktan çıkmıyor. Kusmalar ve kramplardan bazen bilincini kaybediyor; şakakları testereyle kesiliyormuş gibi ağrıyor, gözleri neredeyse tamamen kör olmuş. Ama kimse gelmiyor yanına, kimse gelip elini uzatmıyor, alev alev yanan alnına ıslak bir bez koymuyor; kimse gelip ona kitap okumuyor, sohbet etmiyor, şakalaşmıyor.
- Yaşamını ve şimdi mutluluğunu da oluşturan bütün bu şeylerin tadına daha derinden varmak için gözleri kapalı yatmaya devam etti. İçinde hala acıyan bir yer vardı, ama iyi şeyler vaat eden bir acıydı bu, tamamen kapanmadan önce kabuk tutarken yanan yaralar gibi sıcak, ama yumuşak bir acı.
- Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
- Şimdi bir sinir doktorunu kısaca tanıyın bakalım ?Zamanını çalan iki hastası olduğu için sinirleri boşalıyor. Yanında deli olmadığı zaman kendisi deliriyor.
- Savaşla ilgili normal ve insancıl bir görüşe sahip olabilmek için tek bir olasılık vardır: savaşın farkında olmak ve savaşı kendileri asla cephede bulunmamış savaş çığırtkanlarından dinlememek. Bunun dışındaki her şey kendini kandırmak, kendini aldatmak, soyut şeylerle kendini uyuşturmak ve kendinden geçmek anlamına gelir.
- Bizim düşüncemizin ne yararı olur? Biz kimiz ki? İktidardakiler bizlerin hayatını yönlendiriyor. Beklemek zorundayız. Hayatımızın pek fazla önemi yok, yerdeki toz gibi. Esen her rüzgâr onu oradan oraya savuruyor.
- Her insanın, düşün insanın da ve hatta özellikle onun beyninde karanlık kalmış kendi aklının aydınlatamadığı bir bölgesi vardır-Napoléon?un aile takıntısı vardı, Dostoyevski?nin kumar, Balzac ise hem oyun yazarı hem de işadamı olmak konusunda takıntılıydı. Bilgi hiçbir işe yaramaz. Kişisel takıntıları konusunda yardımcı olunabildiği herhangi biriyle daha tanışmadım, kendim de dahil olmak üzere.