- "Zamanın çoktan sildiği bir hata için cezalandirilabilir miydi insan?"
- "Korku cezadan daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir."
- "Korku cezadan daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir."
- "Yaşam hala çekici geliyordu oysa. Bazen kışın kucağından fırlayıp gelen o muhteşem ilkbahar günlerinden biriydi, gokyüzünün sonsuz maviligi, bütün o kasvetli kış aylarından sonra taze bir soluk gibi geliyordu."
- ?Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.?
- Bu gencin dünyaya kapalı beyninde bildiği tek şey, aylardan beri hiçbir satranç oyununu kaybetmemiş olduğu ve dünyamızda satrancın ve paranın dışında daha başka değerlerin de bulunduğunu bilmediğinden, kendine bi hayranlık duymak için her türlü nedeni var.
- Arkadaşımın bu anlattıkları, özel merakımı uyandırdı. Sabit fikirli, kafasını tek bir düşünceye takmış her türlü insan, yaşamım boyunca beni çekmiştir, çünkü bir insan kendini ne kadar sınırlarsa, öte yandan sonsuza o kadar yakın olur; işte böyle görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar.
- İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
- O arada bir savaş çıksaydı, hiç haberim olmazdı; dünyam yalnızca masa, kapı, yatak, leğen, koltuk, pencere ve duvardan oluşuyordu ve hep aynı duvardaki aynı duvar kâğıdına bakıyordum; o kadar çok diktim ki gözümü ona, dallı budaklı deseninin her çizgisi demir çiviyle oyulmuş gibi beynimin en iç kıvrımına dek işledi.
- Dört ay! Ama boşlukta, zamansızlıkta geçen bir dört ayın ne kadar sürdüğünü hiç kimse ne bir başkasına, ne de kendine anlatamaz, ölçemez, gözünde canlandıramaz; insanın çevresindeki bu hep aynı hiçliğin, bu hep aynı masa, yatak, leğen ve duvar kâğıdının ve hep aynı suskunluğun, insana bakmadan yemeğini içeri iten hep aynı gardiyanın, insanı çıldırtana kadar boşlukta dönüp duran hep aynı düşüncelerin insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıktığını kimse kimseye anlatamaz.