- ''Bütün o Yunanlılar yüzünden ağlıyorum,'' dedi Bob. Başka bir gözyaşı damlasına yer kalmayacak şekilde yüzü gözyaşlarıyla kaplanmıştı. Bir damla için daha yer bulmaya çalıştı ama tek bir damla için bile yer yoktu , bu nedenle ağlamayı kesti.
- "Çok sade," demişti. "Fazla bir şeyim yok. Tüm eşyam şundan ibaret; kitaplıkta birkaç kitap, beyaz bir halı, halının üstünde küçük bir mermer masa ve pikabım için bir plak: Beatles, Bach, Rolling Stones, Byrds, Vivaldi, Wanda Landowska, Johnny Cash. Beatnik değilim. Yalnızca bedenimin sonsuza dek ihtiyacım olandan çok daha fazlasına sahip olduğunu düşündüğümden diğer şeylerin sade ve basit olmasını istedim.
- "Evden çıkmadan önce bir şey unutmuş muyum diye etrafa bakındım. Elbette unutmamıştım. Şu dünyada zaten çok az şeyim vardı, hangi birini kaybedebilirdim ki..?
- "Kitapların varlığını, üzerinde durdukları ahşabı onurlandırış biçimlerini seviyorum."
- "Bir an önce eve ulaşsak iyi olacak. Kütüphaneye vardığımızda uyumak istiyorum." Kütüphaneyi evi olarak görmesi çok hoşuma gitmişti.
- Orada, seni çok fazla aramak isteyerek ve telefona bakarak öylece oturdum. Ama bunu yapmam tam anlamıyla imkansızdı çünkü az önce arkadaşından gelen telefon, senin Perşembe günü öldüğünü haber vermişti.
- ...ve felsefe okuduğu Berkeley'deki California Üniversitesi'nden yeni mezun olmuştu ama felsefe hakkında bir yığın şey birini isteyecek iş bulamadığından geçici olarak Walnut Creek'te bir butikte çalışıyordu ...
- İlk anda dikkatimi çekmeyen şeyleri sonradan hatırlamak konusunda hiçbir zaman hevesli olmadım. Sanırım bu bir karakter zayıflığı ama artık bu konuda herhangi bir şey yapmak için birazcık geç sayılır.
- Kesinlikle kaçığın teki olmak gibi bir hevesi yoktu. Muhtemelen durumun nasıl bu noktaya geldiğini merak ediyordu.
- Çocukken sonuna kadar okumayı başaramadığım karmakarışık bir peri masalındaki buhardan bir kule gibi gökyüzüne yükselen dumanıyla devasa bir yangındı bu - ya da yalnızca çıkan duman bana böyle hissettiriyordu.