- Artık dağların ötesindeki dünyaya dalabilirdim. Akşam haberlerine bakabilir ve dünyanın cehennemin dibine yol alışını seyrederken kendimi dışlanmış hissedebilirdim.
- O, enerjik ve saldırgan kişiliğiyle her zaman çok güçlü ve hırslı bir kadın olmuştur. Kanser ise onu korkudan ağlayan küçük bir kıza çevirmişti.
- Kanserden ölen arkadaşımın sesindeki bu değişim sanırım yatıştırıcılar yüzünden. Bir de, sanırım, öleceği fikrini artık daha fazla kabullenmiş durumda.
- Belki de telefon köprünün bir ucundaydı ve o da diğer ucunda, bu mesafeden telefonu ancak ölümün uzatma kablosuyla kullanabiliyordu.
- O şimdi Japonya'ya geri döndü ve bana oradan, duygularımı uyandırmaya çalışan ama yalnızca huzursuz hissetmeme ve kafamın karışmasına neden olan mektuplar yazıp duruyor. Acaba ilişkimiz bitti mi yoksa başka bir safhaya mı geçti diye düşünmek zorunda kalıyorum.
- Pasifik Okyanusu'ndan gelen sabah ışığına bakacak ve yeryüzünün çok aşağılarında yavaşça oluşan kömür yataklarına doğru düşmekte olan asansörüne dönecekti.
- Şu anda gösterimde olan onun gözyaşlarıydı. Benim zamanım arkadaşım öldüğünde gelecekti. Bu yüzden onunla her türlü karanlığı paylaşabilirdim. Gözyaşları dışında.
- Bazen de, gecenin bir yarısında, yapayalnızken, yüzümü dönebileceğim hiç kimse yokken, dışarı çıkıp hayatı bana zindan etsinler diye kapıyı onlar için ben açıyordum.
- Sanki cehennemden kopup gelen bir asansör hayatının tam ortasından, ruhunda asansör şeklinde bir boşluk bırakarak geçmişti.
- Kimin ne yaptığı umrumda değil, yeter ki bunu sokakta yapıp atları korkutmasınlar.