- Birdenbire anladı ki onu normal bir insana dönüştüren güvercin çorbası değil, üfleme hokus pokusu da değil, sadece ve sadece üstündeki birkaç parça giysi, saçının kesimi, bir de o azıcık makyaj maskaralığı olmuştu.
- Ne var ki bu hale, bu çok karmaşık, bir başkasıyla karıştırılması olanaksız kişisel koku şifresi insanların çoğunun algılayamadığı bir şeydi. İnsanların çoğu, böyle bir kokuları olduğundan bile habersizdi, bunu üstelik elbiselerle, moda olmuş yapma kokularla örtmek için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Yalnız o ana koku, o ilkel insan buğusuydu pek iyi bildikleri şey, o kokunun içinde yaşıyor, kendilerini güven içinde duyuyorlar ve ancak, çevresine o genel, iğrenç buharı yayanı kendilerinden biri olarak kabul ediyorlardı.
- Ne var ki bu hale, bu çok karmaşık, bir başkasıyla karıştırılması olanaksız kişisel koku şifresi insanların çoğunun algılayamadığı bir şeydi. İnsanların çoğu, böyle bir kokuları olduğundan bile habersizdi, bunu üstelik elbiselerle, moda olmuş yapma kokularla örtmek için de ellerinden geleni yapıyorlardı. Yalnız o ana koku, o ilkel insan buğusuydu pek iyi bildikleri şey, o kokunun içinde yaşıyor, kendilerini güven içinde duyuyorlar ve ancak, çevresine o genel, iğrenç buharı yayanı kendilerinden biri olarak kabul ediyorlardı.
- "Çünkü insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku, soluğun kardeşiydi. Hem de tam orta yerlerine giriyordu koku, doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılanmayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu." (Syf/165, 166)
- Biliyor musunuz, güzel bir sesin kendisi bir fikirdir benim kanımca, sahibi olan kadın istediği kadar budala olsun; müziğin korkunç yanı da bu. (45)
- Yoksa siz benim gibi hâlâ elleriyle çalışmasına izin verilen o ayrıcalıklı kişiler sınıfından mısınız? (47)
- Onu en çok rahatlatan şey, insanlardan uzaklaşmak olmuştu... "
- Ancak ne paltomun düğmelerini çözdüm, ne de gerçekten havalanıp uçtum.Uçmaktan korkuya kapıldığım için değil, nasıl ve nereye ineceğimi, bırakın onu, bir daha yere inip inemeyeceğimi bilmediğimden.Yükselmek hiç sorun değildi.ama sonra yere nasıl inerdi insan..?
- "...ah, sanırım çocukluğumun en büyük bölümünü ağaçlarda geçirdim ben, ağaçlarda yemek yedim, kitap okudum, yazdım,uyudum,...."
- Güzel düşlerdi gerçi,ama yakınmak gibi olmasın; bir yerde düşten başka birşey değildi işte ; bütün düşler gibi bi de, insanın gönlünü gerçekten doyurmuyorlardı...