- Dünya zeki değil; çok aptalca işliyor ve her türlü mutsuzluğu yaratıyor. Herkes birbirinin daha mutlu olmasına yardım edecek yerde birbirini yerde sürüklüyor, karanlığın daha derinliklerine, çamurun daha derinliklerine, sorunların daha derinlerine itiyor. Öyle görünüyor ki bu dünyada herkes tek bir şeyden zevk alıyor: başkalarına dert yaratmak. Dünyayı böyle karanlık bir bulutun sarmasının nedeni bu; yoksa dünya sürekli bir ışık festivali ? sıradan ışıklar değil, varlığınızın ışıklarının oluşturduğu bir festival.
- Eğer zihninizden açgözlülük geçiyorsa bırakın geçsin; eğer öfke geçiyorsa bırakın geçsin. Siz kim oluyorsunuz da müdahale ediyorsunuz? Neden zihninizle bu kadar özdeşleşiyorsunuz? Neden ?ben açgözlüyüm... ben öfkeliyim" diye düşünüyorsunuz? Sadece bir öfke düşüncesi geçiyor. Bırakın geçsin; siz sadece izleyin.
- Eğer tekrar Adem ile Havva olabilseydiniz - Musa, Mahavira, Muhammed, İsa, Konfüçyüs, Lao Tzu olmadan... Eğer tekrar yeni doğmuş, henüz cennet bahçesinden çıkan Adem ile Havva olsanız ? ne yapacağınızı, hangi bilginin doğru olduğunu soracak kimse, hiçbir rahip, hiçbir papa yokken ? ne yapardınız? Onu yapın!
- Yaşamda bir flüt gibidir.Kendi içinde boş fakat aynı zamanda ahenkli notalar için limitsiz bir kapasiteye sahip.
- Bu dünyada olmanın sadece oyunculuk olduğunu bilmek bu dünyadan özgür olmaktı.( osho )
- Egonun açlığı sahtedir, doyurulamaz? Ne yaparsan yap, boşuna olur. Açlık sahte olduğunda hiçbir yiyecek onu doyuramaz. Açlık gerçekse doyurulabilir. Tüm doğal açlıklar doyurulabilir? Önemsizdir, hiç sorun değildir? Ama doğal olmayan açlıklar doyurulamaz. Her şeyden önce onlar açlık değillerdir? Onları nasıl doyurabilirsin? Ve onlar gerçekdışıdır; orada yalnızca boşluk vardır. Yiyecek tıkıştırıp duruyorsun ve yiyeceği bir uçuruma, dipsiz bir uçuruma atıyorsun. Hiçbir yere ulaşmayacak. Ego doyurulamaz. İskender Hindistan?a giderken biri ona şöyle demiş: ?Yalnızca tek bir dünya olduğu gerçeğini hiç düşündün mü? Onu fethedersen sonra ne yapacaksın?? Bunu duyunca İskender çok hüzünlenmiş ve demiş ki: ?Hiç düşünmemiştim, ama bu beni çok üzdü. Gerçekten de, yalnızca bir tek dünya var ve ben onu fethedersem, sonra ne yapacağım?? Bütün dünya bile susuzluğunu doyurmaz, çünkü o susuzluk sahtedir, gerçekdışıdır.
- Aşk öyle derin bir ihtiyaçtır ki onsuz yaşayamazsın; ya kendisini ya da yedeğini ararsın. Yedek sahte olabilir ama en azından bir süreliğine aşık olduğun hissine kapılabilirsin. Sahtesi bile keyiflidir. Eninde sonunda sahte olduğunun farkına varırsın; o zaman sahte aşkı gerçeğine dönüştüremezsin, sadece sevgili değiştirirsin. Yani velhasıl kelam, netice itibariyle iki olasılık var; bu aşkın sahte olduğunu anladığında kendini değiştirebilir, sahte aşkı bırakıp gerçek bir aşığa dönüşebilirsin; ya da diğer olasılık hakkını kullanıp sevgilini değiştirirsin. Aklın seçtiği yol budur.
- Freud bir kitabında insanın doğuştan nevrotik olduğunu söylemiştir. Bu kısmen doğrudur. İnsan nevrotik olarak doğmaz fakat nevrotik bir insanlığın içine doğar ve toplum herkesi er geç nevrotik olmaya iter. İnsan doğal, gerçek, normal olarak doğar; lakin yeni doğan toplumun bir parçası olduğu an nevroz da etkili olmaya başlar. Şu halimizle nevrotiğizdir. Ve nevrozlar bir bölünmeden ibarettirler. Tek bir kişi değil, iki belki de daha çok kişisindir. Duyguların ve düşüncelerin iki ayrı şey haline gelmiştir; bu temel nevrozdur. Ve sen hisseden yanınla değil, düşünen yanınla özdeşleşirsin. Duygu düşünceden daha gerçektir; duygu düşünceden daha doğaldır. Hisseden bir kalple dünyaya gelmişsindir ama düşünce geliştirilir; toplum tarafından verilir. Duygun bastırılmış bir şeyler haline gelmiştir. Hissetttiğini söylediğinde bile, yalnızca hissettiğini düşünürsün. Duygu ölmüştür ve bu belirli nedenlerle olmuştur. Bir çocuk doğduğunda hisseden bir varlıktır. Bazı şeyleri hisseder; henüz düşünen bir varlık değildir. Doğadaki doğal olan herhangi bir şey gibi doğaldır. ?tıpkı bir ağaç ya da hayvan gibi- Fakat onu biçimlendirmeye, işlemeye başlarız. Duygularını bastırmak zorundadır, çünkü duygularını bastırmadıkça sürekli sıkıntı çeker. Ağlamak istediğinde ağlayamaz, çünkü anne babası bunu onaylamaz. Ayıplanacak, kıymeti bilinmeyecek, sevilmeyecek. Olduğu gibi kabul edilmez. Belirli bir ideolojiye, ideallere uygun davranmak zorundadır, ancak o zaman sevilir. Mevcut doğal haliyle sevgi görmez. Ancak belirli kurallara uyarsa sevilebilir. Bu kurallar dayatılır; doğal değildir. Doğal varoluş bastırılmaya başlar ve doğal olmayan, gerçek dışı ona dayatılır. Bu gerçekdışı zihindir ve bir an gelir, bölünme köprüleri yıkabilecek kadar artar. Gerçek doğanın geçmişte ya da şimdi ne olduğunu unutmaya devam edersin. Sen sahte bir yüzsündür; özgün yüz kaybolmuştur. Özgün olanı hissetmeye korkarsın çünkü onu hissettiğin an tüm toplumu karşına alırsın. Böylece kendin de gerçek doğanın karşısında yer alırsın. Bu son derece nevrotik bir durum yaratır. Ne istediğini bilmezsin; kendi gerçek asıl ihtiyaçlarını bilmezsin. Sonra da insan sahici olmayan ihtiyaçları için çabalar çünkü yalnızca hisseden kalp sana sezgi, yön sağlar? Gerçek ihtiyacın nedir? O bastırıldığında, sembolik ihtiyaçlar yaratırsın. Örneğin yedikçe yersin, mideni tıka basa doldurursun ve asla doygunluk hissetmeyebilirsin. İhtiyaç duyduğun şey sevgidir, yiyecek değil. Fakat yiyecek ve sevgi derinden ilişkilidir. Bu yüzden sevgi ihtiyacı hissedilmediğinde ya da bastırıldığında, sahte bir yemek ihtiyacı doğar. Ne kadar tıkınsan da, açlığını tıkıyamazsın. Bu ihtiyaç sahte olduğundan asla giderilemez. Çünkü; ?SAHTE İHTİYAÇLARLA YAŞIYORUZ, HİÇ GİDERİLEMEMELERİNİN NEDENİ BUDUR.?
- Başka birisinin etkisi altında olmak demek psikolojik olarak bir köle olmak demektir. Ve hayat kölelik için değildir. O özgürlüğün tadına bakmak içindir.
- "aşk , aşktır - sen hiç hindu aşkı diye birşey duydun mu ? müslüman aşkı ? bilinç bilinçtir - hint bilinci, çin bilinci diye bişey var mı ? aydınlanma aydınlanmadır ; beyaz veya siyah bir bedende, yaşlı veya genc bir adamda, kadında ya da erkekte olması farketmez. aynı deneyim, aynı tat, aynı guzellik yasanır."