- Herşey bundandı işte: Günlük hayatla yetiniyordu. Olmadık bir şey, beklenmedik bir tatsızlık hayatını bozsun istemiyor, yağmurdan sakınıyordu.
- Her güne ertesi günün daha iyi olacağını, birazcık olsun unutmuş olacağımı umarak başlıyor, ama ertesi gün karnımdaki ağrıların hiç değişmediğini, acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum. -Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi
- Yanlışlığın gizli geometrisi...
- Bana gül ki o dünyanın ışığını bir kere olsun göreyim yüzünde. Bana karlı kış günlerinde, elimde çantam okuldan dönerken çörek almak için girdiğim fırının sıcaklığını hatırlat; hatırlat bana, ilk öpüşü, ilk kucaklayışı, tek başına taa tepesine çıktığım ceviz ağacını, kendimden öteye geçtiğim yaz akşamını, neşeyle sarhoş olduğum geceyi, yorganımın içini ve bana severek bakan güzel çocuğu hatırlat bana. Hepsi o ülkedeler, ben de gitmek istiyorum oraya, yardım et, yardım et ki, her soluk alışta biraz daha eksilişimi mutlulukla karşılayabileyim.
- Aşk, insanı bir hedefe yönlendirir. hayatın, eşyanın arasından çekip çıkartır.
- Sırrını biliyorsan ona doğru yol alıyorsan, hayat güzeldir.
- Hayat sezgiden yoksun bazı aptalların ''rastlantı'' dedikleri bir takım belirgin ve hatta niyet edilmiş buluşmalarla doluydu.
- Canan'a uzun uzun bakardım: Başı küçük pencere perdelerini düre düre yaptığı yastığa yaslanmış, kumral saçları bu yastıkta tatlı bir top yapıp omuzlarına dökülmüş olurdu. Güzelim uzun kolları bazen birbirine paralel iki kırılgan dal gibi benim sabırsız dizlerime doğru uzanır, bazan da biri, perdeden yastığa destek bir yastık olan ikinci elini dengeler, öbürü de denge yapan kolun dirseğini zarifçe dibinden tutardı. Yüzüne baktığımda çoğunlukla kaşlarını çattıran bir acı görürdüm orada., bazan kumral kaşları çatıla çatıla alnına beni meraklandıran soru işaretleri yollardı. sonra soluk yanaklarının teninde bir ışık görürdüm ve çene kemiğiyle upuzun boynunun birleştiği harika ülkede ve bir de sonra başı öne doğru eğilmişse enseye dökülen saçlarının altındaki erişilmez tende güllerin açtığını, güneşin battığını ve neşeli ve oyuncu sincapların bu dokunulmaz kadife cennete beni çağıran taklalar attıklarını düşlerdim. Geniş mi geniş, solgun mu solgun dudaklarında ve bu dudakları sinirle dişlediği için bazan üzerlerinde beliren narin zarda ve birazcık olsun uykusunda gülümseyebilmişse eğer, bütün yüzünde o altından ülkeyi görürdüm ve derdim ki kendime: Hiçbir derste öğrenmedim, hiçbir kitapta okumadım, hiçbir filmde görmedim; ah ne kadar da güzelmiş aşıkın maşukun uyuyuşunu doya doya seyretmesi, ey melek.
- Talih diye okumuştum bir yerde, kör değil cahildir. Talih diye düşündüm. İstatistik ve olasılık bilmeyenlerin tesellisidir.
- Ama kelimelerin insanı heyecanlandırdığı zamanlar da vardır, bilirim. Merhaba, der biri, seni dinler, hayatını, sonra kendi hayatını anlatır, ben dinlerim ve böylece birbirimizin gözünden, birbirimizin hayatlarını görürüz.