- Bir akşamüstü sürülerle kargaların çığlıklar atarak çılgın gibi uçuştuğu bir saatte, elektrikler birden kesildiğinde evimizin karanlığı ile dışarısının aydınlığı yavaş yavaş yer değiştirirken gene esrarlı ve hüzünlü yüzünde ben gördüğümde kapıldığım o çaresizlik acı ve kıskançlıkla severdim seni.
- Şahname şairi Firdevs'i, Gazneye gelip Şah Mahmut'un sarayının şairlerince taşralı diye küçümsendikten sonra, ilk üç mısrası çok zor kafiyeyle biten bir dörtlüğün kimsenin tamamlayamadığı son mısrayı söylerken ben orada, Firdevs'inin kaftanının üzerindeydim. Şahname'nin efsane kahramanı Rüstem kayıp atının peşinden uzak ülkelere gittiğinde efsane devi harika kılıcıyla ikiye böldüğünde akan kanların içinde, misafir kaldığı şahsın güzel kızıyla geceyi sevişerek geçirdiğinde yorganının kıvrımları arasındaydım. Tur, kardeşi İreç in kafasını kalleşce keserken, rüyalar kadar güzel efsane ordular bozkırda birbirlerine girerken ve İskender'in başına güneş geçtiği için burnundan hiç durmadan akan kanı ışıl ışıl ışıldarken ben oradaydım..
- Hüsrev ile Şirin nedimelerin anlattığı tatlı hikayeleri dinlerken, ağacın dalına hiç konmaması gereken o uğursuz baykuşu oraya hangi mutsuz ve kötü niyetli nakkaş oturtmuştu? Yakışıklı Yusuf'un güzelliğine bakarken, tatlı turunç soyan parmaklarımı kesen mısırlı kadınlar arasına, kadın kıyafetleri içinde o güzel oğlanı kim yerleştirmişti? İsfendiyarın okla kör edilişini resmeden nakkaş, sonra kendisinin de kör olacağını tahmin edebilir miydi?
- Kendim olmalıyım diye tekrarlıyordum.. Onlara hiç aldırmadan; onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan ben kendim olmalıyım. Çünkü kendim olmazsam onların olmamı istedikleri biri oluyordum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyordum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi, diye düşünüyordum.
- O zaman, kibritimi bir daha yakmadan gerisin geriye şehrin ışıklarına dönerken, felaket anlarında ölümü karşılamanın en mutlu yolunun bu olduğunu düşünerek uzak bir sevgiliye acıyla sesleneceğim: canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.
- Onlara düşmanlarını göster ki, mutsuzluk ve sefaletleri için suçlayabilecek birilerini bulmanın rahatlığını hissedebilsinler; onlara bu düşmanlardan kurtulmak için neler yapabileceklerini sezdir ki, mutsuzluk ve öfkeden tirtir titredikleri saatlerde, bir gün, büyük bir iş, bir büyük iş yapabileceğini düşleyebilsinler; onlara hayatlarındaki bütün sefaletin sorumlusunun bu iğrenç düşmanlar olduğunu iyice anlat ki, kendi günahlarını başkalarına yükleyebilmenin iç huzurunu duyabilsinler.
- Her güne ertesi günün daha iyi olacağını, birazcık olsun unutmuş olacağımı umarak başlıyor, ama ertesi gün karnımdaki ağrıların hiç değişmediğini, acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum.
- ''İnsan kendini bir dereceye kadar tanır; sonra ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir noktaya gelip takılır ve karşılıksız bir gevezeliğe başlar.''
- üslup diye tutturdukları şey, kişisel bir iz bırakmamıza yol açan bir hatadır yalnızca. s.27
- Ziniyemrüküt Erelrey