- Durmadan soralım birbirimize; ne zamandır düşsüzüz? Düşsüz bir toplumun sonu geldi sayılır. Düş görmeye çalışın, buna zorlayın kendinizi. Olasıdır düş görmeniz. Olmazsa; bir şeyi düşleyin. Olanaksız diyebilir misiniz buna?
- Doğada yeşil kalmayıncaya değin çimentoya bulayacağız galiba toprağı.
- Haydi muhacir kalk Önce gider susuzluğunu Sonra sevgiyle uyandır çocukları Yüzlerinde yeni haberler uçuşan Ve öğret onlara Kelimelerin nasıl dizildiğini Usta askerler gibi
- Yazık ki, yeterince değerlendiremedik Tanrı'yı. Çağımız yazarının ilk suçu bu. Bu bilinçle yüklü olmayan şiir de artık dayanamaz yaşamaya.
- Ulusun cellâtı olan yabancılaşmış aydın, ulusun verdiği bir kurbandır aynı zamanda.
- Şöyle diyor Bayan Anna Masala: "Bir elektronik beynin insan olacağını sandık, inandık da buna. Oysa bir elektronik beyin insan olamaz. Batı uygarlığının trajedisi budur. Çünkü makinanın metafiziği yoktur. Metafizik yolundan çıktık. Makinanın ilâhi olduğunu, ebedî olduğunu sandık. Sonra anladık ki, makina bile bozulur. Bir idolümüz, bir putumuz yere düştü." ... "Birlik yok. Bin inanç, bin yürek, bin makina, bin fabrika var şimdi Avrupa'da. Olmadı bir birlik. Avrupalı trajik, ama gerçekten trajik bir yalnızlık içindedir. Ne zaman başladı bu yalnızlık? Diyeceğim, bin yıl öncesi başlayan, bin yıl öncesinden beri gelen, gide gide büyüyen bir yalnızlık."
- Aydınlıktır halkımızın kalbi, içi, içdünyası, tüm insanlığı kavuracak denli sıcaktır. Biz taşımadık mı insanlığa o 'insan sıcaklığını'? Dinimizin tüm buyrukları o insan sıcaklığını çoğaltmayı, herkese bu sıcaklığı geçirmeyi amaçlamıyor mu?
- Asıl bu çağda, Tanrı'nın 'öldürüldüğü' savlanan bu çağda çıkıyor Tanrı gereği ortaya. Anlıyoruz ki o 'ölmedi', 'öldürülmedi'. İnsan öldürüldü sürekli bu çağda. Ölümler o denli yoğunlaştı ki göremez olur gibi olduk Tanrı'yı. Sürekli bir korku içinde insanlık. Neden korkuyoruz, hepimizin bir korkusu var, söyleyelim ıssızlıklarda bunu kendi kendimize. Tanrısızlıktan korkuyoruz. Tanrı'ya inanmadan hangi insancıl değer kalıyor savunulacak? .... Benim bilinç kaynağımı Tanrı oluşturuyor çünkü. O'nsuz bilinç kaynağım kuruyor benim, anlamsızlaşıyorum ben.
- Bende bir tuhaf alışkanlıktır, oldum olası ısınamadım önsözlere. İçtenlik bulamam büyük büyük savları içeren önsözlerde. Yararı olmaz demiyorum önsözlerin, kuşkusuz, bizi kitaba yaklaştıran, bildiklerimize yeni bilgiler ekleyen yararı vardır önsözlerin. Ne ki, bu yararlarının yanında, âdeta okuyucuya tepeden bakan, okuyucunun okuyacağı kitaba değin oluşacak beğenilerini önceden, daha işin başında koşullayan, bu beğenilerin özgürce oluşmasını engelleyen, okuyucuyu birtakım yargılarla kuşatan, o yargılar içinde okuyucuyu tutuklayan bir yanı da yok mudur önsözlerin?
- Güneş doğmadan bu sabah da suya vardılar ellerini ağızlarını burunlarını tüm yüzlerini kollarını yıkadılar başlarına kulak memelerine boyunlarına su değdirdiler ayaklarını da parmak aralarına değin yıkadılar bitimsiz bir su uygarlığının bu temel ilkesini yürüyüşlerine uyarladılar silahsız silahlandılar durdular alınlarını yere değdirerek evreni ışınladılar doğruldular şimdi sonsuz bir orduydular varoluşlarını bir kez daha algıladılar birbirlerine baktılar birbirlerinden birbirlerine yeni bir maviliğin geçtiğini o anda hepsi aynı anda duydular yeryüzünü bir top gibi bir dinamit lokumu gibi omuzlarına aldılar İsmail ile İshak'ı düşündüler bir Eyüp sabrı dilediler Şuayb'ı yadsıyan Medyen Ulusunu gözlerinin önüne getirdiler birden ceplerine sonsuz güçlü arı gür kapsamlı kitapları doldurdular.