- Doğrudur aşınma acıdır. Aşınan ayak topa vuramaz. Aşınan beyin devrim yapamaz. Aşınan aşık şık bir görüntü vermez. Aşınan kumaştan güzel bir elbise dikilebilir mi..?
- Ağla kalbim, gücümü buluyorum...
- PEYGAMBER'le Büyük Ebûbekir, o mağaraya girdiklerinde, ağır ve yüklü susuşlarıyla, yeryüzünü avuçlarında âdeta tartıyor gibiydiler.
- Bir santimetre karelik alan bile, tanıklık edecek insana, Büyük Yargıda? Uçurum! Heryerde? İnsanın sınavlardan geçmesi için yaratılmadı mı dünya? Buradan geliyor yaşamın zorluğu? Ama güzelliği de.
- Her sözcük bana ilkin böyle görünür: uzaktan epeyce bakarım; yavaş yavaş yaklaşırım. Anlar namussuz göz koyduğumu! O gün seçtiklerimi, yazı makinemle sıraya dizip özel hücreme kapatmadım mı, doğrusunu söyleyeyim, içime esenlik doluşmaz. Hiçbirine işkence yapmadan gözaltında tutarım. Gözaltı süreleri uzun da olur, kısa da olur. Sonra, kilitli kapıları açar, masamın üzerine bırakırım hepsini. Bir de böyle gözlemlerim. Unutur gibi yapar, son bir kez gözden geçiririm. Harca katmadığım sözcükleri yerden toplarım: kurumuş kelebekler! Ciddî yazar, işkenceyi kendi kendine yapar: yazarak.
- Ahmet öğretmenimin bana okunmasını öğrettiği harflerle yazılı kitapları ilerde okuyup anlayabilecek miydim? Kış bitecek, ilkbahardan sonra, o sımsıcak yaz gelecek miydi? Ruhumuz mu kış yaşıyordu, bedenimiz mi?Ulusumuzun ruhundaki bu yabancılaşma nasıl durdurulacaktı? Bu vurgulamayı, betimlemeyi çok sonraları mı ancak yapabilecektim? İlkokuldaki sınıflar niçin soğuktu da, Ahmet öğretmenimin evimizde beni çalıştırdığı oda daha sıcaktı? Oysa ilkokulda da, sobalar gürül gürül yanmaz mıydı? Bu gürül gürül sobalara karşın, içimde bir yer, sürekli titrer miydi? Acaba, çocukta, kavramadan önce, çok gizemli, çok güçlü bir sezme yeteneği mi olurdu? Bu çocuk ilkokula niçin ısınamıyordu? Dersleri çok iyi olduğu halde, bu titreme, bu 'üşüme' nereden, nerelerden kökenleniyordu? Birbirine ok atan iki düşman arasında mıydım? Ortaokulda da, lisede de, üniversitede de genelde, hep böyle olmamış mıydı?
- Nasıl bir savunmaydı ilkokula yollanmayışım? Bu; savunma mıydı, yoksa kaçış mıydı, bir bozgun muydu? Çocuk, ortaokula gönderilmemekle, resmî öğreti karşısında o aile yenik düşmüş olmayacak mıydı? Böylece, kale, daha savunulmadan, düşmüş olmayacak mıydı? Tersine, kaleleri herkes elbirliğiyle sağlamlaştırmalı değil miydi? Annem, babam bu inceliği anlamıyorlar mıydı? Anlamamalarına olanak var mıydı? Öz'ü büyük ateşle savundukları için de ayrıntılarda yanılmış olmuyorlar mıydı? İyi ya, her ayrıntı da, kesinlikle, öz için, vazgeçilmez zorunluluk değil miydi? Kaldı ki, okul, öz'ün neredeyse bir parçası, çok önemli bir parçası sayılmaz mıydı? Tanrı koruduktan sonra, tüm çocuklar da, irinli sulardan geçerek, hatta deneylerle daha da güçlenmiş olarak, dimdik ayakta kalamazlar mıydı? Karanlığın iyice yoğunlaştığı bir dönemde; en tutarlı, en evrensel, en ışıklı, en namuslu bir düzlemde; özeleştiriden kökenlenen yepyeni bir tırmanış sürecini başlatarak, yalnızca bir ulus için değil, tüm yeryüzü için de, emeğin, alınterinin yücelen umut burçları olamazlar mıydı?
- Çok erken mi kalkardı babam? Usul usul mu vururdu odamın kapısına? Arasıra da, pencerenin camına mı vururdu? Güneş doğmadan kalkmanın yüce erdemini mi algılatmaya çalışıyordu bana? Güneş doğmadan, büyük bir içsel erinçle ilk eylem yapılarak mı girmeliydi güne, insan, mutlaka? Yapının ortadireği niteliğindeki günlük beş eylemi herkes özenle, zamanında, yapmalı mı demek istiyordu babam, ya kapıya, ya pencereye usul usul vurmasıyla, dolaylı olarak? Zaten bir eylemin de, ancak yapıldığında, başkaları için özendirici yönü devinmeye başlamaz mıydı?
- Ölüler, canlılardan da çok bilinçlendirirler sağ kalanları...
- Patrona yeni bir silah deneyeceğim: vefa. Sevgiyle dolu olursam, teslim alırım.