- Durulaşmak isteyenler, ayrılma ve ayrışmayı bilmeli. Bunu başaramayanlar, bu dünyayı sonsuz görenlerdir. Bu dünya sonsuz değildir, sadece sonsuzluğun kazanıldığı yerdir.
- Üzüm tanesi kendi başına bir hiçtir. Varlığını başka bir varlığa sunduğu anda fark edilir, anlaşılır, varoluşunu yeniden kazanır. Her varlık, dışarıdan aldığı varoluşunu, yine aldığı yere sunduğu an anlam kazanır.
- İnsan, kendisine ait duygulara sahip çıkmalıdır.
- Çünkü güzellik insanın kendisine ulaştığı haldir.
- İnsan insana hemen açılamaz. Her insan ilişkisinde hissedilen mesafe ya da uzaklık duygusu buna engel olur. İnsan karşısındakine kendisini ona yakın hissettiği oranda açılabildiği gibi, açıldıkça da giderek ona daha yakın hisseder. Bu yakınlaşma ve açılma güven duygusuyla orantılı olarak devam eder. İhtiyaç hissedilen güvene darbe gelmediği sürece, iki insan arasındaki mesafe giderek azalır. Ancak hiçbir zaman tam olarak kapanmaz. Bu, insan ilişkilerinin sınırlılığıyla ilgilidir.
- Uzaklık ne kadar acıydı. Elinden gelse dünyadaki tüm uzaklıkları yakın kılmak isterdi. Tüm uzaklıkları makasla keser, onları küçük küçük parçalara ayırırdı. Uzaklıkları yakınlaştırmaya çalıştıkça, başaramadığı için duyduğu kızgınlık daha da artıyor, bu sefer kendisinden de uzaklaşmaya başlıyordu.
- Ağlıyorsun. Ağlayabiliyorsun. Fark ettin mi? Ruhundaki acılar kristalize oluyor. Gözyaşı oluyor. Hava kütlesinin soğuğa maruz kaldığında yağmura dönüşmesi gibi. Ruhun üşüyor.
- Arzu, insan iradesiyle üretilen hisler demek değildir; insanın varoluşunun bir gerçeğidir. Bütün her şey gibi arzu da yaratılır. Arzu, yaratılmış bir duygu olduğu halde, insanın arzuladığı "arzu nesnesi"yle kuracağı ilişkinin biçimi onun iradesine bırakılmıştır.
- Ruhunu göremezsin. Ancak gözlerine bakarsan ruhunun derinliğini görürsün.
- Sadece görmek yormaz insanı, biliyorsun değil mi? Daha çok, görülmektir yorucu olan.