- İnsan, değil sevmenin, dünyanın sonu gelmeyecek sanıyor sevince.
- Her şey, yaş betona yazılmış yazılar gibi kalakalıyordu yaşadıkça, hiç düzeltilemiyor, silinemiyordu, yapı yıkılmadıkça.
- Umut çok garip bir şey, insanı olduğundan daha aptal etmeye yetiyor.
- Her şeyin biteceği hakikatini aklına getirmeyebilecek kadar çocuk olmak ne büyük mutlulukmuş meğer.
- Ama seviyordum onu. Yani galiba seviyordum, sanırım sevmek böyle bir şeydi. Hiç yanımdan gitmesin istemekti. Yanımdan gitmesin, gündüz de gece de benimle dursun, başka odada uyumasındansa gelsin benimle balkonda başlı-kıçlı yatsın gerekirse, benimle simit satmaya, mahalle maçına, okula, denize de gelsin. Ekmeği, babamın sigarasını birlikte alalım, birlikte büyüyelim, okulumuzu bitirip evlenelim, el ele tutuşalım, annesi de iyileşsin, bayramlarda hem onun annesini hem benimkini ziyaret edelim. Ben askere gittiğimde bile o her hafta sonu beni görmeye gelsin. Onunla aile olalım, "Araba aldık çok borcumuz var,? diyelim, "Çocuk ne zaman, çocuk?" desinler, biz utanalım. Ama hiç ayrılmayalım.
- 'Maalesef' diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kağıdın tam ortasına damlayan kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki göğsümün ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki.
- Nefes alamaz olduk. Ve bitti, gitti. Hiç kimseyi sevemedim ondan sonra, Bir kendimi sevdim, Dönmeye kalkarsa beni bıraktığından da iyi bulsun diye.
- Her hayat, birdenbire bambaşka yöne akmasını sağlayacak kırılma anları saklar.
- Hele ki masada yan yana düştükleri toplantı günlerinde kavruk teninden yayılan kokusu başını döndürürdü. Onca sigara kokusu arasından bile incelikle seçebildiği bu kokuyu kimseye belli etmemeye çalışarak solur, İnsanın kokuları hala bir yere kaydedemiyor oluşuna lanet ederdi.
- Çünkü aşk, gözünde büyütmekti.