- İkizlerin iki bedende ikamet eden tek bir ruh olduğu söylenirmiş.
- Pembe hayalinde havaya bir kuruş atıp avucuna düşmesini seyretmiş. Yalnızca iki yüzü var demir paranın, diye düşünmüş. Kazanmak ve kaybetmek arasındaki çizgi ne kadar inceymiş.
- "Peki ya diğer renkler?" diye sormak istemiş. Eflatunlar, turuncular, menekşeler... Ya diğer kumaşlar? Pazenler, basmalar, ipekler, kadifeler... Ne demeye siyah beyaza indiriyorduk şu alemi, bu kadar çeşitli yaratmışken Yaradan?
- Aklının ücra köşelerinde belli belirsiz bir kadın imgesi duruyordu, bir sis perdesi ardında. İnce yapılı, uzun boyluydu kadın, mermer gibi duru bir yüzü vardı; soluk renkli gözleri sakin ama kaygılıydı. Kafesli bir pencereden süzülen ışık huzmesi başının arkasına vuruyor, yüzünün yarısını gölgede bırakıyordu. Saçları bakıra çalan kestane, hazan yapraklarının rengiydi. Ama giderek koyulaşıp kömür karası oldular. Dudakları dolgun ve yuvarlaktı. Belki değildi. Emin olamıyordu. Belki nadiren gülümseyen incecik dudakları vardı. Her saniye değişiyordu zihnindeki resim. Balmumundan yapılmış gibiydi annesinin yüzü.
- Cömert bir mavilikle uzanıyordu gökyüzü ve uzaktaki tepelere altın, kalay ve gümüş pullar saçılmıştı adeta.
- "Şeytan bekler kenarlarda, fazla yaklaşanları aşağı çekiverir." Herkesin düşüp durmasının nedeni buydu- balkon demirlerinden sarkan çocukların, cam silmek için pencere pervazına çıkan ev kadınlarının ya da saçaklarda dolaşan baca temizleyicilerin. Şeytandı hepsini bileklerinden yakalayıp aşağıdaki hiçliğe çekiveren. Yalnızca kedilere bir şey yapamıyordu; dokuz canlı olduklarından sekiz kere ölme hakları vardı.
- İradesi dışında, gücünün ötesinde, ruhunun ta derinlerinde fırtına bulutları gibi netameli, sancılı bir huzursuzlu dolanmaktaydı.
- Alametler vardı; işaretlerin onu yanılttığı hiç olmamıştı. Avuçları kaşınıyor, kalbi her zamankinden hızlı çarpıyor, sol gözü seğiriyordu. Göklerden gelen şifreli bir mesaj gibi belli belirsiz bir tik. Öğleden sonra herkes ona, o da herkese nazik davrandı. Güneşli, güzel bir gündü ve gökyüzünün Thames Nehri üzerindeki yansıması vaatlerle doluydu.
- Habis alışkanlığı kıracak, sağlıklı bir ağacın hastalıklı dalını budar gibi kesip atacaktı bünyesinden. Bu illet ebediyen eksilecekti hayatından.
- Çinliler ne İtalyanlar gibi birbirlerini kollardı ne de İrlandalılar gibi fevriydiler - ama tekinsiz bir yanları olurdu hep. Hava durumu gibiydiler, her an bozulmaya meyyal.