- Dahası inançları öylesine yozlaşmış insanlar var ki, İsa hakkında ağza alınmayacak küfürlere ses çıkarmıyorlar da papaya ya da bir prense şaka yollu hafif bir şeyler söylemenize dayanamıyorlar, özellikle kendi çıkarlarına dokunuyorsa.
- Kendisini övgülerle yücelten kişiyi budalaların budalası, küstahların küstahı olarak gören ukalalarla hiç işim olmaz. İlle de bir şey diyeceklerse bari deli desinler, ama bunun çok şık bir lakap olduğunu da kabul etsinler. Çünkü Delilikten başka kim eline borazanını alıp da kendi meziyetlerinin tellalı kesilir? Kim beni benden daha iyi betimleyebilir? Ama olur da bir gün birine kendimden daha tanıdık gelirim, o başka!
- Ama niçin sizinle her zamanki tavrımla, yani açık açık konuşmuyorum? Soruyorum, tanrıları ve insanları doğuranın hangi saygıdeğer organ olduğunu düşünüyorsunuz, acaba baş mı, yoksa yüz mü, yürek mi, el mi, kulak mı? Hayır, hiçbiri değil, insan soyunu dünyaya getiren öyle şapşal, öyle gülünç bir organ ki, gülmeden adını bile söyleyemeyiz. Bu organ şu bildiğimiz kutsal pınardır işte, her şey yaşamını bu pınardan çeker alır, yoksa öyle Pythagoras dörtlüsünden falan değil.
- Haydi, söyleyin bakalım, dostların kusurlarını görmezlikten gelmek, geçiştirmek, göz yummak, olduğundan farklı görmek, apaçık kusurları erdemmiş gibi sevip saymak, bunlara hayranlık beslemek delilikle akraba olmak değil de nedir? Birinin sevgilisindeki bene öpücükler kondurması, diğerinin Kuzucuğunun burnundaki yumruyu sevip okşaması, bir babanın oğlunun şaşı gözündeki ışığı anlata anlata bitirememesi, rica ederim söyleyin, bunlar saf delilik değil de nedir?Defalarca haykırabilirsiniz deliliktir diye; ama işte bir tek bu delilik dostları birbirine bağlar ve bu bağı sonsuza değin korur.
- Öyleyse soruyorum, kendisinden nefret eden adam başkasını sevebilir mi? Kendisiyle anlaşamayan kişi başkasıyla anlaşabilir mi? Kendisinden bile bıkmış usanmış kişi başkasına keyif verebilir mi? Bana göre, insan Delilikten daha deli değilse bu sorular karşısında sadece susar.
- Salt kelimelerle dövüşmeye kalktıklarında bile korkudan ölüp ölüp dirilen bu adamlar, kılıçla savaşmak zorunda kalsalardı kim bilir ne yapacaklardı? Ama her şeyin ötesinde, Tanrı şahittir, Plato?nun şu ünlü sözü herkesin dilinde ne çok dolanmıştır: Filozofların yönettiği ya da Yönetenlerin filozofluk ettiği devletlere ne mutlu. Ama tarihçilere bakarsanız, devletlerin başına gelen felaketlerin en çok felsefe ve edebiyat tutkunu şarlatanların yönetimi ele geçirdiklerinde yaşandığına tanık olursunuz. Bana göre buna en iyi örnek şu iki Cato, birisi çılgın suçlamalarıyla ülkenin rahatını bozdu, diğeri Roma Halkının özgürlüğünü bilgece savunacağım diye kökten söküp attı.
- Büyük bir isyan patlayacakken Roma halkını toplumla uyumla yaşamaya yeniden davet eden nedir? Felsefi bir nutuk mu? Alakası yok. Bunu yapan, karın ve bedenin diğer organları için uydurulmuş gülünç ve çocukça bir masaldı sadece. Themistocles?in tilki ve kirpi masalı da benzer türde bir etki yaratmıştı. Ayrıca hangi Bilgenin nutku Sertorius?un o hayali geyiği kadar başarılı olabilir ki, şu Spartalının iki köpeği ya da atın kuyruğundaki kılları yolmak hakkında uydurulmuş gülünç fıkra kadar? Minos ve Numa?dan söz etmeme bile gerek yok, her ikisinin de uyduruk masalları şu budala kalabalığı yönetmeyi başardığına göre. İşte o koskoca, güçlü kuvvetli dev ya da halk bu tür zırvalıklarla yola getirildi.
- Derler ki, halka yağ çekmeye namzet bir yakarıcıdan daha delisi olabilir mi, armağanlarla destek satın almaya, onca delinin alkışını kazanmaya, çığlık çığlığa övgülerle tatmin olmaya, zafer kazandığında bir tanrı heykeli gibi halka seyirlik olsun diye omuzlarda taşınmaya ve şehir meydanına tunç heykelini dikmeye namzet bir yakarıcıdan?
- Dinleyin o zaman bakın nereye varacağım. Sahnede rolünü oynayan bir oyuncunun maskesini çıkarmaya kalkarsanız ve seyircilere onun gerçek yüzünü gösterirseniz, bütün masalı alt üst etmiş olmaz mısınız, bu yüzden de deli muamelesi görüp seyircilerin attığı taşlarla sahneden kovulmayı hak etmiş olmaz mısınız? Öte yandan sahnedeki görüntünün de aniden değişmesine neden olursunuz, çünkü demin kadın olan birdenbire erkek olmuştur, az önc genç olan da yaşlı; az önce Kral olan, birdenbire Dama olmuştur, az önce Tanrı olan da birdenbire bir insancık. O hayali görüntüyü bozmak, bütün masalı yıkmaktır. Çünkü o kurgu, o sahteliktir seyircilerin gözünü boyayan. O halde ölümlülerin bütün yaşamı bir çeşit masaldan başka nedir, birilerinin başka birilerinin maskelerini takarak sahneye çıktığı, yönetmenin sahneyi terk etmelerini emrettiği ana kadar herkesin kendine düşen rolü oynadığı bir çeşit masaldan? Yönetmen bir oyuncuya kostümünü değiştirip sahneye çıkmasını emreder, böylece demin mor giysileri içinde kralı oynayan, az sonra paçavralar içinde bir köleciği oynar. Her şey bir gölgeden ibarettir, ama bu masalı oynamanın başka yolu yoktur. Bir düşünün, tam o sırada gökten bir bilge inse ve aniden sahnede görünse, herkesin bir Tanrı ya da bir efendi gibi seyrettiği bu adamın aslında insan bile olmadığını, hatta koyun sürüsü gibi tutkularının peşinde sürüklendiğinden, bu kadar çok ve bu kadar zalim efendiye seve seve hizmet ettiğinden, bir köleden bile aşağılık olduğunu haykırsa. Ya da babasının arkasından yas tutan birine gülmesini emretse ve şöyle dese: Yaşam dediğimiz ölümden başka bir şey olmadığına göre, aslında baban şimdi yaşamaya başladı. Soyluluğun biricik kaynağı erdemden hiç nasibini almadığı halde, atalarıyla böbürlenip duran bir başka adama soysuz ve piç dese. İşte herkese bu türden şeyler söyleyip dursa, sorarım ne olur, herkes bu bilgenin aklını kaçırdığını, çıldırdığını düşünmez mi? Yersiz bir bilgelikten daha deli bir şey olamayacağı gibi, çarpık bir sağduyu kadar sağduyusuz bir şey olamaz. Yaşadığı koşullara kendini uyduramayan, çıkarı için fırsat kollamayı bilmeyen ve "ya iç ya git" şeklindeki sofra adabını bile aklına getirmeyen, hatta masalın artık masal olmamasını dileyen insan yersiz davranır. Oysa gerçek sağduyu, ölümlü olduğumuzu bilerek payımıza düşenin ötesini bilmek istememektir, insanoğlunun o devasa kalabalığına gözü kapalı inanmak, kibarlığımızı bozmadan maske takmaktır. Ama bunun tam bir delilik alameti olduğu söylenir. Reddedecek halim yok, ama o zaman insanlar da bir yaşam masalı oynadıklarını kabul etsin.
- Başınıza taş düşerse bu sahiden kötüdür; ama utanç, şerefsizlik, ayıp ya da hakaret, ancak sen aldırırsan kötü olur. His yoksa kötülük de yoktur. Halk var gücüyle seni ıslıklarken, sen kendini alkışlarsan, bunun ne zararı olabilir? İşte kendini alkışlamanı mümkün kılan tek şey Deliliktir.