- İnsanın kendine gelmesi, işe sarılması için çok az şeye ihtiyaç duyması şaşırtıcı değil mi? Bazen iyi bir söz işitmesi yetiyor...
- Ama tarlada kaldım. Olduğum yerde. Uzun zaman oturdum. Başımdan düşmüş yazmayı bile kaldıramadım. Yol boyunca ilerleyen uzun bir karınca sürüsüne takıldı gözüm. Yanıbaşlarında bir insanın acı çekerek oturduğunun farkında bile olmadan çalışıyorlar, çöp ve tane taşıyorlardı. Ben de bir emekçiyim onlar gibi. O ufacık yaratıkları kıskandım. Acı, tasa bilmeden çalışıyorlardı. Savaş olmasaydı karıncaların hayatını kıskanır mıydım? Bunu düşünmek bile utandırıyor beni.
- Söyle bana toprak ana, gercegi söyle: insanlar savaşmadan yasayamazlar mı...?
- "Hayat böyleymiş!Heşey korkunç,karışık,anlaşılmaz.İşin bir başı bir de sonu var,ortasında ise herkes kaderini yaşıyor."
- "Etrafındaki kalabalığa rağmen herşeyden öyle uzak,öyle yalnızdı ki,o giren çıkan kalabalığın içinde koyu bir leke gibi duruyordu."
- "Zaman ne kadar geçerse geçsin ,bazı konularda hiçbirşeyi değiştirmez.Elinden malını mülkünü,varını yoğunu alsalar,bundan ölmezsin.Ama onurunu kırar,ruhunu öldürürlerse ,işte buna çare yoktur."
- "Oysa düşünmek ,her zaman acı veren ağır bir iştir."
- İnsan kalbinde; başlangıçla sonu, hayatla ölüm arasındaki çelişkiyi uzlaştıran, sadece görülemeyen tanrıydı. Dualar işte bunun için okunuyordu. Başka türlü tanrıya sesini duyuramaz, niçin yaratıp niçin öldürdüğünü soramazdın.
- -Avlunun ortasında durup yıldızları sayacağınıza,bize gidelim de birer çay içelim, dedi...
- Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur..!