- Bu güzel coğrafyada, yer ile gök arasında tek başına kalmak, insanlarla ilgili tatsızlıklar ı, tatlı bir rüzgarla uzaklaştırıyor, eskinin bu acı anısını bi defter sayfasında rafa kaldırıyordu. Toplum içindeyken, ya ezbere uyandınız ya da insanlarla zıtlaşır, sürekli eski defterleri karıştırırsınız. Doğanın içinde ise kendinizle baş başa kalırsınız. Uzaklara yolculuk etmek, belki de bu yüzden olgunlaştırıyordu insanları. (157)
- Esma Hanım'ın rahminin alınması İsmail'in doğumunu izleyen günlerde oldu diye, hayat boyunca ailesi, bu işin faturasını İsmail'e yükleyecek, onu, hiçbir dahli, hiçbir suçu olmadığı halde, annesini sakat bıraktı diye damgalayacak ve bu olay İsmail'in hayatının trajedisi olacaktı. ... Aslında sevişmek için cinsel haz erekli değildir; rahim, çocukların mekanıdır. Ancak Yemenici çifti bunu ya bilmiyordu ya da rahim gitti cinsellik de gitti duygusuna kapılmışlardı. Zaten kadın için cinsel istek ayıp, haz duyma, orgazm ahlak sınırını zorlayan bir şeydi; erkekler için cinsellik ise, eğilip bükülmeyi, şekilde şekile girmeyi gerektirmeyen, ağır oturaklı bir dakikalık boşalmaydı. Esma Hanım'ın rahmi alınınca, çiftin zaten sınırlı olan sevişme istekleri iyiden iyiye tükendi, giderek sevişmez oldular. (S.11-12)
- Ege'nin haritası, Menderes ırmağı, İsmail'in internete bağlı cep telefonunda da vardı. Ama o, kat kat katlanmış haritaları açıp parmağını yolların, ırmakların üzerinden geçirmekten hoşlanırdı. Haritaları, dünyayı katlamak, sonra açmak, sonra özenle düzenle katlanıp çekmecelere yerleştirilmiş çamaşırlar gibi, annesinin kat kat katlayıp dolaplara yerleştirdiği havlular gibi, o haritaları sırasıyla, kat yerlerini denk getire getire tekrar katlamak, çantaya koymak, sonra sırası geldiğinde tekrar elleye elleye açmak, dünyayı, dünyanın özeti olan bu haritaları ellemek, internetteki haritaları açmaktan daha iyi geliyordu İsmail'e. Cep telefonunuzdaki haritayı büyütmek için iki parmağınız yeterlidir; ama kağıttan bir haritayı açarken iki eliniz gereklidir. İnsanlara sarılmak, insanlara ve dünyaya elini sürmek İsmail için önemliydi. Ailesi onu ittikçe bu isteği katlanarak artmıştı sanki. (S. 10)
- Eğer göıünürde belirgin bir sebep olmadan karşımızdaki insandan "rahatsız" oluyorsak, bu rahatsızlığa yol açan sebep, büyük bir ihtimalle bizim içimizde gizlidir.
- ...'Depremin şiddetini, yerini ölçen aletler var da insanların içindeki depremi ölçen aletler de var mı? Psikologlar bir şeyleri ölçüyorlar ama içimizdeki depremlerin şiddetini de ölçüyorlar mı acaba?' (S. 164)
- Üzülme, kimse düşünmüyor. Düşünsek başka olurdu halimiz. Bak sana Kayserilinin hikayesini anlatayım. Kayserili yaşlanmış, genç bir kadın almak istemiş kendine. Oğlu da tutmuş annesini boyamış, süslemiş, allamış, pullamış genç kadın diye babasına satmış. Alan satan herkes mutlu olmuş. Şimdi bizimki de o hesap, Eski Türkiye'yi, Osmalı'yı allayıp pullayıp yenidir diye satıyorlar bize. Gel de sevinme. (S. 186)
- Hasan Adnan'ın 'erkek artı eşcinsel' tavrı, belki, çocukluğunun geçtiği aşırı erkeksi ortamda şekillenmişti, belki de çevresindeki olgun erkeklerin oğlanlara söyledikleri, "Pipini keserim", "Kız gibi kırıtma lan, erkek ol" şakaları arasında büyüdüğü için ortaya çıkmıştı. Belki o erkekler, hiç farkında olmadan, amaçlamadan, bazı oğlanları eşcinsel bir çizgiye doğru itiyorlardı. Belki de Hasan Adnan, babası kendisiyle aşırı gurur duyduğu, aşırı beklenti içine girdiği için, okuluda yeterince başarılı olup bu beklentilere cevap veremediğinde, çözüm yolu olarak eşcinselliğe yönelmişti. Ailelerin kendileriyle ilgili beklentilerine cevap veremeyen başka çocukların, başka çözümleri vardı. Hasan Adnan'ın çözümü ise buydu. (S. 184)
- "Bak koçum, pozitif bilimler ayrı, dini inançlar ayrı tutulmalı. Şimdi sen kalkıp 'Benim dedem namusluydu' dersen, bu sözün pozitif bilime göre aykırıdır. Elinde data yok, veri yok. Sürekli dedenin yanında mı dolaştın? Dedenin namuslu olduğu konusunda senden veri isterim, veremezsen sıkıntı olur. Ama, 'Ben dedemin namuslu olduğuna inanıyorum' dersen, inanıyorsun dite senden veri istemem, inancına saygı duyarım. Bu inancın doğru mu yanlış mı diye kurcalamam. Pozitif bilim ile inanç arasındaki fark budur." (S. 161)
- "Dine yakınlığın bir dua mesafesidir. Geçende bir gazetede İlker Başbuğ Paşa'nın bir sözünü okudum: 'Mevzide ateist yoktur, herkes dua eder.' demiş paşa. Galiba Tolstoy da yaşamında uzunca bir dönem ateist olmuş ama karısı hastalandığında dua etmeye başlamış. Yani dualık bir sorunu veya bir günahı yoksa insan evladı çoğunlukla ne kilisiye uğrar, ne camiye. Anlatabildim mi?" (S. 161)
- İyi de, Türkiye'de bazı bilim insanları diyor ki, oğlunu maganda yetiştirdi diye anneyi suçlamak, kurbanı suçlamak demektir. Kadın zaten mağdurdur, kurbandır. Bizde kadın. Bizde kadına tecavüz ederler, akıllı geçinen erkekler, 'Kadın bir şey yapmıştır da erkek ondan tecavüz etmiştir' derler. Maganda erkeği anneler yetiştiriyor deyince, yine kadını eleştiriyoruz sessizce. Maganda erkeği kadınlar değil, feodal düzenin erkekleri yetiştiriyor bizde. (S. 135)