- İster Erciyes'te, ister denizde, Karda veya güneşte, Her mevsim eksiktir Sen yoksan içinde. (S. 92)
- O gece Şema ve İsmail, birbirlerinden habersiz bir şekilde, bir anlığına Ay'ı fark ettiler. Şehirde ışık kirliliği vardır ve Ay, onurlu bir direnişle, yükseklerden bakan sessiz duruşuyla, tüm kirlilikleri temizleyiverir. (S. 89)
- "Ayşegül Hanım, bizim için Dil, Tarih ve Coğrafya da, bunlar Dil ve Tarih, Coğrafya derler. Atatürk fakülteyi kurarken, dilin önemini vurgulamak için, dil ve ötekiler anlamında, dilden sonra koymuş ve'yi araya." "İlk kez duyuyorum, güzel." "Dil önce gelir demek istemiş. Dil olmadan, ne bilinç olur, ne işlem; ne bilgisayarda, ne sokakta." (S. 75)
- Genelde erkekler kadınlarla dostluk kurmak istediklerinde nükte/espri yapatlrlar önce. Nükte, kapıyı çalmak demektir. Kadınlar güldüklerinde ise, biliçli olmayan bir iletiyle kapı birazcık aralanmış demektir. Kadınlar güldüklerinde ise, biliçli olmayan bir iletiyle kapı birazcık aralanmış demektir. Erkeğin ilk günlerde güldürmeyi, 'Eğer hayat boyu birlikte olursak, seni hep güldüreceğim' anlamına gelir. (S. 72)
- Erkekler, kişiliği güçlü, derinliği olan kadınlar gördüklerinde ya çekilip giderler usulca ya da boğulmamak için bir yabancı suda hem kendilerini yorarlar, hem suyu. (S. 68)
- ?Bu dünyada küçük şeyler yoktur, bakmasını bilen göz için her şeyin bir anlamı vardır.? (Sy.9) ?Küçük, büyüğün anasıdır. Azlık çokluğun özüdür.? (Sy. 10)
- ?Olaylar önemli değildir, onları algılama şeklimiz önemlidir.? (Sy. 28)
- Çevremde nice insanın okuyarak rahatladığını, sorunlarıyla baş etme gücü kazandığını yakından gözlüyorum. Okumak, ruhsal sorunları tamamen gidermese bile, onlarla baş etmeyi kolaylaştırıyor, kişilerin ufuklarını zenginleştiriyor, insan ilişkilerinde başarılı, yaşamda dirençli olmalarına katkıda bulunuyor.
- Sokrates'in yönetimle arası açılmış, idama mahkum edilmiş. Rivayete göre, ölmeden birkaç saat önce vedalaşmak için eşi gelir yanına. Kadıncağız bu sırada ağlar ve, -"Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler." der Sokrates ise karısına şöyle cevap verir: -"Evet, haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?"
- "Bazılarımız bazen -ve sanırım çok azımız da her zaman- dört elle yapışırız yaşama. Fark ederek, hissederek, ânı yaşayarak yaşarız; bazılarımız ise âdeta parmak ucuyla tutar yaşamı. Bir sandalyeye, koltuğa veya bir sedire, kendimizi bırakarak, yayılarak yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde oturmak da... Benzer şekilde, yaşama bütün varlığımızla, varoluşumuzla yerleşmek de mümkündür, eğreti bir şekilde ucundan ilişmek de... Bir at, üstüne tam yerleşmeyen süvariyi nasıl üstünden atarsa, yaşam da kendine tam yerleşmeyenleri, bir anlamda yeterince uyum sağlayamayanları üstünden atar, devre dışı bırakır"