- Işıklarını yeni yakmış bu şehri seviyordu. Aradığı burda, şu gelip geçen insanların içindeydi. Belki bu akşam onu bulacaktı...
- Bir gün geleceğini,resimlerimi merak ettiğini ,yalnız belki kötü bir huyu olduğunu,ikinci görüşünde konuştuğu kimselere 'siz' diyemediğini söyledi. Sonra,bıraktı gitti.
- "Ne kalabalık.Bir o yok sanki."
- Gözünün merceğinde donuk bir istek,kara...Saçlarını karıştırırken tutar elini öperdi.
- "Sonra köşeyi gördü. Bazen,görünür bir sebep olmadan,insana önünden geçtiği yapı ,bir sokak köşesi,üstünde oturduğu sandalye hayatında önemli bir yer tutacakmış gibi gelir. İşte bu köşede bugün bir şeyler olacaktı. Artık hep oraya bakıyordu."
- Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.
- ''Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor: Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarlarını düşünen kişi değil, insanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.''
- Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: Yalnız kalabilmek için.
- Kadının çocuk gibi sık sık burnunu çekişi onu daha da kadınlaştırıyor, hoşuna gidiyordu. Üç gün sürdü. Sık sık burnunu çekiyor diye kadını bıraktı.
- Evlenmek! Can sıkıcı dairelerden birinde, tanımadığımız bir adamın bizi birleştirmek görevine boyun eğmek.