- Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?
- - Ah , hep senin zengin olduğunu unutuyorum.
- Zengin değilim ben. Paralıyım.
- Farkı var mı?
- Çok! - Önce hikâyelerin adlarına baktı. Şehrin en gürültülü yerindeydi. Denizin üstü bile doluydu. Ama okumaya başlayınca duymadı.
- Yürüdü. İşte onu çağırıyorlardı. Aralarında olsun, taşıtlara binsin, ilaç içsin, işesin, yemek
yesin istiyorlardı. Elindeki gazeteyi yanından geçtiği direğe bağlı bir çöp kutusuna attı. Ama
bu çağrı süreksizdi. Onu bir bildiler mi gitsindi, yaşamasındı. - Tam işini söyleyecekken susturdum onu. Öbür buluşmamıza dedim. Ama bugün de öğrenemedim işini. Konuşulacak öyle çok şey var ki.
- Bu pis dünyada yaşadığı, ona bu yaptıklarını yaptırdıkları için
kızgındı. Bir ağlasaydı! Ama ağlayamazdı. Kulağı yırtıldığı zaman bile ağlayamamıştı. - Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü
yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu. - ? Burda olmaz. Gel! (Kolunu tutup onu kaldırıma çekti.) Başka yere gidelim.
? Neden burda oturmuyoruz?
? İçerde o yok. Kovmuşlar.
? Kimi kovmuşlar?
? Eskiden burda adamın ne bokun soyu olduğunu anlayan bir garson vardı. Şimdi yok.
Kovmuşlar. - Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!
- Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu;
anlamazlardı.