- "Sana demin vücudumun güzel taraflarını gösterirken beni seviyordun. Fakat ne vakit ki hayatımın çirkin taraflarını göstermeye başladım; benden tiksindin. Gençken ve güzelken vücudu soymak iyidir, fakat hiçbir yaşta ruhu soymaya gelmez ve herkes önünde, hatta kendi önümüzde bile daima giyimli durmalıdır."
- "Evet, bu genç adam, istemeyerek, bilmeyerek, Naim Efendi hıçkırıklarına devam etsin ve Semiha Almanyalı, Avusturyalı zabitlerle rahat rahat çay ziyafetleri verebilsin diye, bir hafta sonra Çanakkale'ye hayatına doymadan ölüme gidecekti! Hakkı Celis, biraz evvelki o şanlı rüyadan hakikat denilen bu mezbeleye düşer düşmez bir müddet muvazenesini kaybeder gibi oluyor ve sendeliyordu. Fakat bu ani buhran çok sürmüyor, genç adam, türbelerden, sebillerden, camilerden sızan hava içinde derhal kendini toplayarak; "Hayır! Hayır! Millet denilen şey Naim Efendi gibi müstehaserle, Senihalar ve Faik Beyler gibi sefil iştahlı insanlardan mürekkep bir varlık değildi. Bunlar milletin çürüyen ve dökülen tarafıydı ve havaya kalkan sekiz yüz bin kılıç, işte, bu kangren olmuş uzvu kesip atmak içindi."
- Yanlızlık dinmeyen bir sızıdır
- Ben burada diri diri, bir mezara gömülmüş gibiyim. Hiçbir intihar bu kadar şuurlu, bu kadar iradeli, bu kadar sürekli ve çetin olmamıştır.
- Biliyordum ki insan, hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve an az sevimli olanıdır. Evet, bilhassa en az sevimli olanı.
- Talim terbiye iyi örnek, bunlarin hepsi geçici şeylerdir. Ve çevre değiştirmedikçe, insan yetişmesine imkan yoktur
- Zira sevildiğini hisseden kadın kadar çekilmez bir şey yoktur.
- Mütareke ilk günlerinde, bana bir tanıdık diyordu ki:
"Ne bu zırhlılardan, ne bu ordudan, ne sokak başlarındaki bu makineli tüfeklerden korkuyorum. Beni korkutan şey, kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, kendi aramızdaki nifak. Bizi asıl bu mahvedecek." - Her devrin kendine mahsus ölçüleri vardır. Bir savaş zamanında barışta olduğu gibi yaşamak, bir inkılâp devrinde statik devirlerin kalıpları içinde sıkışıp kalmak bir gaflet, bir avarelik, bir sapıklık değil de nedir?
- Gün geçmiyordu ki, elime aldığım bir gazetede memleketim hakkında yeni bir idam hükmüne rastgelmeyeyim. Gün geçmiyordu ki, bir umumi mecliste veya bir konferans salonunda Türk ırkının manevi şahsiyetini çamurdan çamura sürüklenir görmeyeyim. Gün geçmiyordu ki, bir mağazada, bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir istihza (gizliden alay etme) veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. Nihayet, itilaf memleketleri matbuatının ve bunlara yardakçılık edenlerin şeni (alçakça) propagandaları dünyanın her tarafında olduğu gibi bu bağımsız şehirde kamu kesimi düşüncelerini bizim aleyhimize o derece kışkırtmıştı ki, bir sokaklarda, mahalle çocuklarının bizi taşlamadıkları kalıyordu. Makak (Macaque) -yani bir nevi şempanze maymunu- bizim lakabımızdı ve bunu, gazeteler, bizden bahsederken, sık sık kullandıkları gibi, halk arasında bazı kimselerin ele yüzümüze haykırdıkları oluyordu ve gönül verdiğimiz genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. İşte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün, yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satıra ilişiverdi: "Bir Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor". Titreyerek gazeteyi aldım. Yürürken, okuyorum: "Mustafa Kemal Paşa adında bir Türk generali..."