- Bak ben ne diyorum: Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz!
- Cinsel güçsüzlüğün yaşamın boyunca yakanı bırakmadı, seni hep rahatsız etti bu eksikliğin. Bütün düşüncelerin bu rahatsızlığının denetimi altındaydı. İşinde de görülüyordu bu güçsüzlüğün getirdiği eksiklik. Kendisine sevgi verme yeteneğinden yoksun olduğun için karın seni bıraktı. Yersiz kuruntularla dolusun, sinirlisin, sıkıntıdan boğulur gibisin. Düşüncelerin hep cinsellik çevresinde dönüyor. Seni anlayan ve sana yardım etmek isteyen biri cinsel düzenlilikten söz ediyor. Gündüzleri cinsel düşüncelerden arınık olabilmen ve böylece işini yapabilmen için geceleri cinselliğini yaşamanı sağlamak istiyor bu kimse. Karını kollarında çaresizlik içinde kıvranır görmek yerine mutlu görmek istiyor. Çocuklarının benzi soluk olmasın, tersine yanakları al al olsun, davranışları acımasız değil sevgi dolu olsun istiyor. Ama sen, cinsel düzenlilik sözünün edildiğini duyunca, <Bu yüzden büyük bir oburluk içinde kendi mutluluğunu yiyorsun ve mutluluk sağlama, onu koruma sorumluluğunu hiç üstlenmiyorsun. Mutluluğunu korumayı, onu, bir bahçıvanın çiçeklerini, bir çiftçinin ürünlerini yetiştirdiği, onlara gereken besini verdiği gibi beslemeyi öğrenmekten yoksun bıraktılar seni. Büyük araştırmacılar, ozan ve bilgeler kendi mutluluklarını korumak için senden kaçtılar. Senin çevrende, senin yörende mutluluğu yiyip bitirmek kolay ama onu korumak çok güçtür Küçük Adam. Neden söz ettiğimi bilmiyorsun, değil mi Küçük Adam? Bak dinle: Bir araştırmacı kendi bilim dalı ya da makinası ya da toplumsal fikri üzerinde on yıl, yirmi ya da otuz yıl, hiç durmadan çalışır. Yeni bulguların ağır yükünü tek başına taşımak zorundadır. Senin aptallıklarının, yanlışlarla dolu küçük fikir ve ideallerinin doğurduğu sonuçlara katlanmak, bu yanlışları anlayıp çözümlemek ve sonunda, onların yerine kendi yargı ve bulgularını koymak zorundadır. O bunları yaparken sen ona hiç yardımcı olmazsın Küçük Adam. Hiç, ama hiç işini kolaylaştırmaz, tersine "güçleştirirsin. Örneğin şunları söyleyemezsin: «Bak dostum, durumları düzeltmek için ne kadar çok çalıştığını görüyorum. Benim makinam, benim çocuğum, benim karım, benim dostum, benim evim, benim tarlalarım konusunda çalıştığım da anlıyorum. Uzun yıllardır şundan şundan yakınıyorum, ama bu dertlerden kurtulmayı başaramadım. Bana yardımcı olmana bir katkıda bulunabilir iniyim?» Hayır, Küçük Adam, yardımcına yardım etmeye kalkmadın hiçbir zaman. İskambil oynarsın sen ancak, ya da bir horoz dövüşünde avazın çıktığınca bağırırsın, ya da bir büro ya da maden ocağında aptal aptal köleliğini sürdürürsün. Ama yardımcına yardıma koşmazsın hiçbir zaman. Neden biliyor musun? Çünkü, her şeyden önce, bir araştırmacının sana düşüncelerinden başka verecek hiçbir, şeyi yoktur. Kâr dağıtmaz, ücret yükseltmez, toplu sözleşme yapmaz, yılbaşı ikramiyesi vermez ve bir elin yağda bir elin balda yaşamam sağlayamaz. Yalmzca kaygı verebilir bir araştırmacı, sense kaygı istemiyorsun, yeterinden çok kaygı ve tasa duyuyorsun çünkü.«Susturan şu adamı! Yabancı uyruklu o! Bir göçmen! Oysa ben bir Almanım, Amerikalı, Danimarkalıyım, Norveçliyim!» Bırak bu sözleri Küçük Adam! Sen hem bir Amerikan göçmeni hem de bir dünya göçmenisin. Anadan doğma bir göçmensin sen. Bu dünyaya bir rastlantı sonucu gelmişsin, ve geldiğin gibi, sessizce gideceksin. Neden bağırıyorsun böyle, biliyor musun? Korkuyorsun da ondan. Bedeninin kaskatı kesildiğini, giderek kuruduğunu hissediyorsun. İşte bu yüzden korkuyor ve yardım çağırıyorsun. Ama sana yardıma gelenlerde de benim hakikatimi bastıracak güç yok ki? Senin yardımcıların bile bana gelip karısından, hasta çocuğundan yakmıyor. Gösterişli giysilerini kuşandığında içindeki insanı gizliyor O; ama benden hiçbir şeyini gizleyemez; onu da çırılçıplak gördüm ben.Seninle aynı masaya oturan ya da seninle aynı evde yaşayan birinin herhangi bir büyük iş başaracağına inanamazsın. Senin yalan çevrende, Küçük Adam, düşünmek çok güçtür, insan ancak sana düşünür, seninle birlikte değil. Çünkü büyük düşünceleri, geniş kapsamlı düşünceleri gırtlaklarsın sen. Dünyasını keşfetmekte olan çocuğuna bir ana olarak şunu söylersin: «O, çocuklara göre bir şey değil.» Bir biyoloji profesörü olarak şunu söylersin.-«Aklı başında bir öğrenciye yakışır mı bu, havadaki mikropların varlığına inanmamak olur mu?» Ve bir öğretmen olarak, «Çocuklara gözle bakılır ama söylediklerine kulak verilmez,» dersin. Evli bir kadın olarak şöyle söylersin.- «Hıh! Bulguy- muş! Bıktım senin bulgularından! Herkes gibi gidip bir yerde çalışsan da doğru dürüst para kazansan olmaz mı!» Kendi görüşünü böylece dile getirmekten sakınmazsın, kocana inanmazsın, ama gazetelerde yazanlara, anlasan da anlama-san da olduğu gibi inanırsın. Bak, beni dinle, Küçük Adam: İçinde bulunan iyi ve değerli şeyleri duyamaz oldun artık.Kutsal sözcüklerin tohumunu ektim yeryüzüne. Çok geçmeden kötülükler silinecek Savaşçıla ölecek Taşlar toprak olacak; Çok geçmeden anlı şanlı krallar kuru güz yaprakları gibi savrulacak: Her tufanda, binlerce Nuh gemisi şu sözlerimi yankılatacak: Ekilen tohumlar Ürün verecekBak, beni dinle, Küçük Adam: İçinde bulunan iyi ve değerli şeyleri duymaz oldun artık. Boğdun bu iyi duyguları, gırtlakladın. Başkalarında - çocuklarında, karında, kocanda, babanda ve ananda - bulunduğunu sezinlediğin an kalkıp onlardaki iyi şeyleri de öldürüyorsun. Küçüksün sen ve küçük kalmak istiyorsun.Açlık çekenin çalması ya da sömürülenin grev yapması değil açıklanacak olan, buna karşılık, açlık çekenlerin çoğunluğu niçin çalmıyor ya da sömürülenlerin çoğunluğu niçin grev yapmıyor? (?) İnsanların düşünme ve eylemleri ekonomik durumla çeliştiği zaman, yani irrasyonel olduğu zaman, başarısız kalır.Yüzyıllar boyunca, yaşamın korunması gereken durumlarda kan dökeceksin ve özgürlüğü cellatların yardımıyla sağlayacağına inanacaksın; böylece kendini tekrar tekrar aynı bataklığın içinde bulacaksın. Yüzyıllar boyunca, kendilerini bir şey sanan laf ebelerinin dediklerini yapacaksın ve yaşam, senin yaşamın, seni çağırdığında sağır kesilecek, duymayacaksın. Çünkü yaşamdan korkuyorsun küçük adam, çok korkuyorsun. Yaşamı öldüreceksin, bunu yaparken de 'sosyalizm' uğruna ya da 'devlet, ulusal onur' uğruna ya da 'tanrının büyüklüğü' uğruna yaptığına inanacaksın. Bilmediğin ya da bilmek istemediğin tek bir şey var: Kendi zavallılığını saatten saate, günden güne yaratmakta olan kendinsin. Çocuklarını anlamıyorsun, yürekliliklerinin, özgüvenlerinin gelişmesine fırsat vermeden öldürüyorsun onları, köreltiyorsun. Dimdik durmalarına fırsat kalmadan bel kemiklerini yok ediyorsun, sevgiyi çalıyorsun. Para delisisin; başkalarına üstün olmak, onları yönetmek, güçlü olmak için can atıyorsun. İktidar delisisin sen; efendi olabilmek için kapında köpek besliyorsun. İşte bütün bunları bilmiyorsun sen küçük adam. Yüzyıllar boyunca yolunu sapıtacaksın. Sonunda sen ve senin gibiler, genel bir toplumsal sefalet sonucu kitle halinde öleceksiniz. Sonunda, ilk kez kendi içine baktığında varlığının korkunçluğu ve çirkinliği; ince, zayıf bir kıvılcım halinde belirecek. Bu senin içinde yanan ilk kıvılcım olacak. Sonra yavaş yavaş gidecek ve karanlık bir el yordamıyla yolunu bulan biri gibi dostunu -yaşamın sevgi, çalışma ve bilgi üzerine kurulduğuna inanan adamı- aramayı öğreneceksin. Bundan sonra yaşamın için kitaplığın, boks maçından daha önemli olduğunu anlamaya başlayacaksın. Ormanda düşüne düşüne yürümenin, sokaklarsa tören yürüyüşü yapmaktan daha önemli olduğunu, iyileştirmenin öldürmekten, sağlıklı bir özgüvenin ulusal bilinçten daha önemli olduğunu ve alçakgönüllülüğün, yurtsever ya da yurt düşmanı naralardan daha iyi olduğunu anlamaya başlayacaksın.''Kadınımı, sevdiğim için kucaklarım ben, elimde evlilik cüzdanım olduğu için veya cinsel açlığımı bastırmak için değil."