- ?Eğer iki karşıt şeyi aynı anda istemek nevrotiklikse ben tepeden tırnağa nevrotiğim. Hayatımın geri kalan kısmını karşıt şeylerin birinden öbürüne uçmakla geçireceğim.?
- En çok korktuğum, galiba, hayal gücümün ölmesi. (...) Eğer kıpırtısız durup hiçbir şey yapmazsam, dünya hımbıl bir davul gibi ses çıkarmaya devam eder, anlamı olmadan. Hareket halinde olmamız, çalışmamız, ilerlemek için hayaller kurmamız lazım; hayaller olmadan hayatın yoksulluğu tahmin edilemeyecek kadar korkunçtur: En kötüsü o tür bir deliliktir.
- Bekleyeceğine söz veren o gerçek sevgiliyle, O ayışıklı ülkenin ayçiçeğiyle.
- Sessizlik bunaltıyordu beni. Sessizliğin sessizliği değildi bu. Bu benim kendi sessizliğimdi.
- "Evet, neşe, tatmin ve arkadaşlık var. Ama dehşet verici bir farkındalık içindeki ruhun yalnızlığı da bir o kadar korkunç ve yıkıcı..."
- Kritik durumlarda insanları gözlemekten hoşlanırdım. Eğer karşıma bir trafik kazası ya da bir sokak kavgası, ya da bir laboratuvar kavanozunda saklanan bir bebek çıkmışsa, durup öylesine dikkatli bakardım ki, gördüğümü bir daha asla unutmazdım. Böylelikle, başka türlü hiçbir zaman öğrenemeyeceğim pek çok şey öğrendim. Ve öğrendiklerim beni şaşırttığı ya da midemi bulandırdığı zaman bile hiç belli etmedim ve her şeyin her zaman böyle olduğunu biliyormuşum gibi davrandım.
- Sıcak bir banyonun iyileştiremeyeceği pek çok şey olmalı, ama bunların çoğu benim bilmediğim şeyler. Öleceğimi düşünerek hüzünlendiğim, uyuyamayacak kadar sinirli olduğum, ya da aşık olduğum kimseyi bir hafta boyunca göremeyeceğim zamanlarda, aşağılara doğru iner, iner ve sonra kararımı veririm.
- Yaşamımın,öyküdeki yeşil incir ağacı gibi önümde dallanıp budaklandığını görüyordum.Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, göz kırpıyordu. İncirlerden biri, bir eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı. Bir başkası, ünlü bir ozan, öteki parlak bir profesör, biri şaşırtıcı editör Ee Gee, öbürü Avrupa, Afrika ve Güney Amerika, biri Constantin, Sokrates, Attila ve garip adları değişik meslekleri olan daha bir yığın aşık, bir başkasıysa Olimpiyat takım şampiyonu bir kadındı. Bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım daha bir sürü incir daha vardı. Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum. Ve incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. Hepsini ayrı ayrı istiyordum incirlerin, ama birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya başlıyor ve birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı.
- Ama bir de şu vardı, acaba beni sever sevmez erişilmezliğini yitirip sıradan bir insan mı olacaktı?
- Yılın önümdeki günlerini bir dizi parlak, beyaz kutu olarak görüyordum. Bir kutuyu öbüründen siyah bir gölge gibi ayıran şey uykuydu. Yalnız benim için bir kutuyu bir sonrakinden ayıran gölgeler birden bire kaybolmuştu ve önümde uzanan günleri beyaz, geniş, alabildiğine ıssız bir yol gibi görüyordum. Bir gün sonra yine yıkanmak gerekeceğine göre bugün yıkanmak düpedüz budalalıktı. Bunu düşünmek bile yoruyordu beni. Her şeyi birden ilk ve son kez yapıp kurtulmak istiyordum.