- Düşmüş olduğumu ve daha fazla düşemeyeceğimi bilmek rahatlatıcıydı.
- Bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği, oysa bir erkeğin biri temiz, ötekisi temiz olmayan iki tane yaşantısı olabileceği düşüncesi çileden çıkarıyordu beni.
- Evlenip çocuk doğurduktan sonra insanın beyni yıkanmış gibi oluyor ve ondan sonra özel bir totaliter devletin kölesi gibi duyuları körelerek yaşayıp gidiyordu.
- Aramızdaki sessizlik öyle derindi ki, bunda benim de suçum olsa gerek diye düşünmüştüm.
- Bir erkeğin egemenliği altında olmanın düşüncesinden bile nefret ediyorum. Bir erkeğin dünyada hiçbir kaygısı yokken, benim tepemde beni hizada tutmak için Demokles'in kılıcı gibi asılı duran bir bebek var.
- Örümcek ağları güvelerin yumuşaklığıyla yüzüme değiyordu. siyah yağmurluğuma kendi gölgem gibi sarınarak hap şişesini açtım ve hapları yudumlar arasında birer birer, hızla yutmaya başladım. Önce hiçbir şey olmadı ama şişenin dibine yaklaştıkça gözlerimin önünde kırmızılı mavili şimşekler çakmaya başladı. şişe parmaklarımın arasından kaydı ve yere uzandım. Sessizlik, yaşamımın çırılçıplak çakıllarını, kabuklarını ve tüm darmadağın yıkıntısını çırılçıplak ortaya sererek çekiliyordu. sonra, gerçekle hayalin sınırında, birden toparlandı ve kocaman bir dalga gibi beni uykuya sürükledi.
- Kötü bir rüya.
Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadir.
Kötü bir rüya. - Bir insan topluluğuyla konuşmaktan nefret ederim. Bir toplulukla konuşurken her zaman içlerinden bir tanesini seçip sözlerimi ona yöneltirim ve konuştuğum sürece ötekilerin de gizliden gizliye bana bakıp hakları olmadan dinledikleri duygusuna kapılırım. Nefret ettiğim bir şey daha varsa, o da insanların kendinizi berbat hissettiğinizi bildikleri halde neşeyle hatırınızı sorup, "iyiyim" demenizi beklemeleridir.
- Sessizlik bunaltıyor beni. Sessizliğin sessizliği değil bu. Benim kendi sessizliğimdi.
- Sırça Fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür