- ''...Hayatım boyunca tek bir düşünceye saplanıp kalmış, monoman insanların her türü hep dikkatimi çekmiştir. Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.''
- ''...Aslında satranç bir bilimdi, bir sanattı. Hz. Muhammed'in gökyüzü ile yeryüzü arasındaki boşlukta bulunan tabutu gibi, bu kategoriler arasında boşlukta dolanmaktaydı. Karşıtlıklardan oluşma bütün çiftlerin bir defaya özgü birleşmesiydi. Sonsuz eski ama buna rağmen sonrasız yeniydi. Kuruluşu bağlamında mekanikti ama yalnızca imgelem gücü aracılığıyla etkinlik kazanabiliyordu. Geometrik açıdan kaskatı bir uzamla sınırlıydı ve bu arada kombinasyonları bağlamında sınırsızdı. Kendini sürekli geliştiriyordu ama durağandı. Hiçbir yere götürmeyen bir düşünme eylemiydi, hiçbir şey hesaplamayan bir matematikti, eserleri bulunmayan bir sanattı, özden yoksun mimariydi, fakat öte yandan, kanıtlanmış olduğu üzere, varlığı ve oluşu açısından bütün kitaplardan ve eserlerden daha kalıcıydı. Bütün halklara ve zamanlara ait bulunan, can sıkıntısını öldürmek, duyuları bilmek, ruhu gergin tutmak için dünyaya hangi Tanrı'nın getirdiği kimsece bilinmeyen tek oyundu.''
- ''...Satrançta insanın kendi kendisine karşı oynamak istemesi, kendi gölgesinin üzerinden atlamak istemesi gibi anlamsız bir zıtlık durumudur.''
- "İnsan bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu ve onunla birlikte düşünceler de bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu, sürekli gidip geliyordu. Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi takdirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazlar."
- Etrafını saran herşeyin hiçliği içinde kaybolmuş, o zamansız müthiş boşluk tarafından boğuluyordum.
- Uçurumun dibinde miyim yoksa zaten atlamış , düşüyor muydum.
- Uçurumun dibinde miyim yoksa zaten atlamış , düşüyor muydum.
- Uçurumun dibinde miyim yoksa zaten atlamış , düşüyor muydum.
- Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü bir tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. Biz insanoğlu, kendi anlaşılmaz dilimizde bu ilk hafif dokunuşlara bahane deriz ve onun o küçücük cüssesiyle çoğu zaman muazzam etkili gücüne şaşar kalırız. sayfa;87
- Kişinin kendini tanımaya başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır. ve bu, çoğu zaman beyhude savunmadır. sayfa;87