- Bir yüreğin adamakıllı sarsılabilmesi için her zaman ille de kaderin güçlü bir tokadı ya da her şeyi sert bir şekilde söküp atan bir güç gerekmez; hatta gelişigüzel nedenle yıkımı yaratmak, kaderin ele avuca sığmaz heykeltıraş isteğini tahrik eder. Biz insanoğlu, kendi anlaşılmaz dilimizde bu ilk hafif dokunuşlara bahane deriz ve onun o küçücük cüssesiyle çoğu zaman muazzam etkili gücüne şaşar kalırız; fakat bir hastalık nasıl sinsice ortaya çıkarsa, bir insanın kaderi de ancak her şey gözle görülür hale geldiğinde ve olaylar başladığında kendini belli eder. Kader, yüreğe dıştan dokunmadan çok önce beyinde ve kanda içten içe ilerler her zaman. Kişinin kendini tanımaya başlaması aslında kendini savunmaya başlamasıdır ve bu, çoğu zaman beyhude bir savunmadır.
- ... bana acı veren şeyin ne olduğunu biliyorum, safrakesesi değil... içimde büyüyen ölüm bu... ben yaralı bir adamım ve hiçbir profesör, hiçbir kür bana yardım edemez... altmış beş yaşında insan artık sağlıklı değildir... içimi neyin oyduğunu, deştiğini biliyorum, ölüm bu, bundan sonra yaşayacağım birkaç yıl yaşamak olmayacak artık, sadece ölmek, sadece ölmek... Fakat ben ne zaman, ne zaman yaşadım ki?... Kendim için, kendim için ne zaman yaşadım ki?... Nasıl bir hayattı bu: Sürekli, yalnızca para kazandım, para, para, ve hep başkaları için, ve şimdi, şimdi bana ne yardım edecek?...
- Sadece tek bir düşünceye bağlanmış, sabit fikirli insanlar yaşamım boyunca ilgimi çekmiştir, çünkü bir insan aklını ne kadar sınırlandırırsa, sonsuzluğa aksi şekilde daha yakın olur. Böyle tipler gerçeklikten soyutlanarak tıpkı kendi ellerindeki kullanan karıncalar gibi eşi benzeri olmayan küçük çapta bir dünya kurarlar kendi içlerinde.
- ''Siyah olan Ben, beyaz olan Ben'in yapacağı her hamleyi heyecanla bekliyordu...''
- Zor olan sadece söze nereden başlayacağını bilmek..
- "Aslında size söylemek istediklerimi açıkça konuşamadığımı görüyorum. En iyisi size mektup yazayım."
- Dostoyevski'nin kaderi. Yakup gibi hiç durmadan Melek'le boğuşmak zorundadır, hiç durmadan Tanrı'ya isyan eder ve hiç durmadan Eyüp gibi önünde eğilir. Asla emin olamaz, tembelleşemez, sürekli onu sevdiği için cezalandıran Tanrı'yı hisseder. Mutlulukta bir dakika bile dinlenemez ki yolu sonsuza kadar uzansın.
- Dickens tehlike üstüne tehlike sıralar, ama kimse korkuya kapılmaz. Dostoyevski' de ise ara sıra aniden uçurumlar açılır önümüze, bu karanlığın, bu isimsiz uçurumun kendi göğsümüzde açıldığını hissettiğimizde boğulacak gibi oluruz
- Koleksiyoncunun birine dünyanın en güzel kadınını sun - onu fark etmeyecektir; aşığa bir kariyer sun - onu hor görecektir; cimriye paradan başka bir şey sun - başını sandığından kaldırmayaccaktır. Çünkü kullanılmayan kaslar gevşeyip sarkar, yıllarca gerilmeyen sinirler kemikleşir ve her kim hayatı boyunca tek bir duygunun virtüözü olmuşsa, tek bir duygunun atletiyse başka bütün alanlarda beceriksiz ve zayıftır. Sapkınlık haline getirilmiş olan her duygu diğerinin ırzına geçer, onların suyunu çeker ve kurutur
- Her duygunun ancak gücünden hiçbir şey kaybetmediği zaman anlamlı olacağını, her insanın ancak bir hedefe konsantre olduğu, yolundan sapmadığı, ufak hırslar içinde dağılıp gitmediği, tutkusu bütün diğer duygular için düşünülmüş suyu tek başına içtiği, haydutlukla ve doğal olmayan yollardan güçlendiği zaman büyüyeceğini bilir; tıpkı iki sürgünlü bir dalın ancak bahçıvanın onun ikiz dallarını kestiği ya da budadığı zaman serpilip gelişmesi gibi.