- İnsanın durup dinlenmek istediği yerde huzursuzluk, barışı aradığı yerde savaş vardı; yazgıdan kaçılmıyordu.
- İnsanın sahip olduğu ne varsa emanettir yalnızca ve mutluluk süresi döner bir tekerlek üstündeymişcesine akar gider.
- Belki bizim gerçek yolumuz budur, hüzünle geriye ve özemle ileriye bakarak, huzuru arzulayarak ama daima huzursuzluk içinde sürekli yollarda olmamızdır; hedefi bilinmeyen ama ısrarla yürünen yoldur kutsal olan, işte bu gece nasıl sonlanacağını bilmeden karanlığa ve tehlikeye doğru yürüdüğümüz yol gibi.
- Ne var ki, satılık sevinç gösterilerini pis pis bağırıp çağırarak bulaşık suyu gibi muzafferin yüzüne köpürterek fırlatan bu tepinen kalabalığın üstünde hiç sesini çıkarmadan başka bir halk, en üst teraslarda usulca duran taştan bir halk vardı: Yüzlerce ama yüzlerce Yunan Heykeli.
- Ne var ki kaderin tüm beklentilerimi yerine getirmesi ve benim de bunun ötesinde hiçbir şey talep etmeyişim bir alışkanlık haline geldiğinden bu hal giderek yaşamımda bir heyecan eksikliğine ve cansızlaşmaya yol açtı. O dönemde bazı yarı farkındalık anlarından bilincine tam varmadan içimde özlemini çektiğim şey arzulardan ziyade, arzulama arzusuydu; daha güçlü, daha bağımsız, daha tutkulu, daha doyumsuz istek duyma, daha yoğun yaşama, belki de acı çekme ihtiyacıydı. Fazlasıyla aklı başında bir yöntemle varoluşumdan bütün çelişkileri uzaklaştırmıştım ve bu çelişki yokluğu canlılığımı söndürüyordu. İsteklerimin giderek daha da azaldığını ve zayıfladığını, duygularıma bir tür donukluğun yerleştiğini görüyordum; belki de en iyisi şöyle ifade edecek olursam, bir tür ruhsal iktidarsızlık ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetersizliği hissettiğimi söyleyebilirim.
- O an içimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim - hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyordu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.
- Bugün bu sosyetik insanlarla konuşmak hiç ilgimi çekmiyordu, bir ayna gibi bana kendimi yansıtmalarından sıkılıyordun, sadece bu gösteriyi , ilerleyen zamanı dolduran o şehvetli heyecanı izlemek istiyordum, çünkü kayıtsız kalan için başkalarının uyarılmışlığı en hoş izlencedir.
- Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.
- Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
- Gerçi anılara inanmam ben. Yaşanmış, bizi terk edip gittiği o anın içinde yaşanmış, bitmiştir.