- Bazen bir şey düşünüyor, buna kendim de inanmıyordum. Bazen içimde kendime karşı bir acıma duygusu beliriyor, ama aklım ayıplıyordu beni. Birisiyle konuşsam, bir şey yapsam, türlü konularda söze karışsam gönlüm başka yerde oluyordu, aklım başka yerde ve ayıplıyordum kendimi. Dağılan, çözülen bir kitleydim ben. Sanki ben hep böyleydim, böyle de kalacağım; acayip, biçimsiz bir karışım...
- Hiç kimse anlayamaz. Hiç kimse anlamayacak. Her taraftan çıkmaza düşen kimseye "Al başını git ve geber" derler. Ancak, ölüm insani istemediği zaman, ölüm de insana sırt çevirdiği zaman, gelmeyen ve gelmek istemeyen ölüm!
- Oysa o sonsuza kadar ölecekti; geriye bir çocuk bırakmamıştı çünkü.
- Mevhum bir dünyada yaşadığını, eski, yeni ne varsa hiçbir şeyle bağlantısının olmadığını hissediyordu. Tüm olup bitenlerden uzaktaydı!
- Güneşte her şey şımarıklaşıyor, sıradanlaşıyor. Korku ve karanlık güzelliğin kaynağıdır. Bir kedi gündüz aydınlığında sıradan bir varlıktır. Ama geceleyin karanlıkta gözleri ışıldar, tüyleri parlar, hareketleri gizemli bir hal alır.
- Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen kemiren yaralar.
- Yalnız ölüm yalan söylemez !
- Uzun zamandır bende, diri diri dağılmakta, parçalanmakta olduğum duygusu belirmişti.
- Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için.
- Ah, cahil çocukluk günlerimdeki gibi mışıl mışıl uyumak ! Dağdasız, rahat uyku !