- Ben eski ben değildim; çağırsaydım getirseydim de konuşsaydım onunla, duymaz anlamazdı beni. Yüzü eskiden tanıdığım bir adamın yüzü olurdu da benim yüzüm olmazdı, benim bir parçam bile olamazdı.
- Hayır, hayat, yorucu ve hep aynı, yeniden başlıyordu.
- Benim hayatım yavaş yavaş ve acılı, susmuş sona ermiştir. O halde niçin o sağlıklı, iyi yiyen, iyi uyuyan, iyi çiftleşen ve benim dertlerimin zerresini hiçbir zaman duymayan ve yüzlerine her dakika ölümün kanatları değmeyen o ahmakların, o ayak takımının hayatlarını düşüneyim?
- Ölüm ki geçer gider, bütün düşünceleri paramparça eder, en ufak bir dönüş ümidi bile bırakmaz geride!
- ...önümdeki mangalın ateşinden, geriye bir üfleyişte uçup gidecek kül kalmıştı. Hissettim ki benim düşüncelerim de dayanıksız bir avuç kor gibidir, kül olmuştur, bir üflemeye bakar...
- Yeryüzünde bir kaçış umudu var. O da ölüm, ölüm! Fakat burada ölüm de yok. Bizler mahkumuz, duyuyor musun? Kör bir iradeye mahkumuz.
- Çünkü aşk çirkin bir adamın söylediği hüzünlü ve büyüleyici bir melodi, uzaklardan gelen bir ses gibidir. Takip edip yakından bakmamak gerekir. Çünkü hatırasını ve sesinin verdiği keyfi bozar, yok eder.
- ...ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.
- Onun bu mucizeli suskunluğu, aramıza kristal bir duvar dikmişti. Bu anda bu saatte, bu ebediyette boğuluyordum.
- Şimdiye kadar tasarladığım haliyle dünya, değerini yitiriyor, geçersizleşiyordu; gecenindi söz; dünyanın yerine gecenin karanlığı hüküm sürüyordu (bana öğretmemişlerdi geceye bakmayı, geceyi sevmeyi).