- Birçok örnekte dişiler bir bölge sahibi olmayan erkeklerle çiftleşmeyi reddederler. Gerçekten de, yenilgiye uğrayıp bölgesi zaptedilen erkeğin dişisi hemen kazanan erkeğe bağlanır. Açıkça sadık, monogam türlerde bile, dişi erkeğin kendisinden çok bölgesiyle evlenir. Dişiler tarafından yeğlenmeleri ya da düşük rütbeli bireylerin dişilerin yanına yaklaşmasını fiziksel olarak engellemeleri nedeniyle, yüksek rütbeli bireylerin çocuk yapma olasılığı düşük rütbeli bireylerinkinden daha fazladır. Wynne-Edwards yüksek toplumsal rütbeyi üretme hakkı için bir başka bilet olarak görür. Doğrudan dişiler için dövüşmek yerine, bireyler toplumsal statü için dövüşürler ve toplumsal ölçekte yükseklerde bir yer elde edemezlerse, çocuk yapma hakları olmaz. (Güncel örnekleri çok)
- (HİÇ AKLIMA GELMEZDİ, AMA GERÇEK PAYI YÜKSEK GİBİ) Çoğu türde anne yavrularının kimliğinden babadan daha fazla emin olabilr. Elle tutulabilir kanıt olan yumurtayı yumurtlayan ya da çocuğu karnında taşıyan annedir. Kendi genlerinin taşıyıcılarını kesinlikle bilebilme şansı vardır. Zavallı baba! Kandırılmaya çok daha açık. Bu nedenle de, çocukların yetiştirilmesinde babaların annelerden daha az caba harcaması beklenen bir şey olmalıdır. Benzer biçimde, anneanneler torunlarının kimliğinden daha çok emin olabilirler ve babaannelerden daha fazla özveri göstermeleri beklenebilir; kendi kızlarının çocuğundan emin olabilirler, fakat oğulları aldatılmış olabilir. Dedeler ise ancak babaanneler kadar torunlarından emindirler; her ikisi de bir nesle güvenebilir ve bir nesle de güvenemezler. Benzer biçimde dayılar yeğenleriyle amcalardan daha fazla ilgilenirler ve genelde teyzeler kadar özverili olmaları gerekir. Gerçekten de, evlilikte sadakatsizliğin yüksek olduğu bir toplumda dayılar ?babalardan? daha özverili olmalıdır, çünkü bebekle akrabalıklarına güvenmek için daha fazla nedenleri vardır.
- Adamın biri topu yukarı atıp, sonra da tuttuğunda, topun izleyeceği yolu tahmin eden bir dizi difarensiyel denklem çözmüş gibi görünür. Bu adam difarensiyel denklemin ne olduğunu bilmez hatta aldırmaz bile; ancak bu, topu yakalama yeteneğini etkilemez. Bilinçaltında, matematiksel hesaplamalara eşdeğer bir işlev yerine getirilmektedir.
- Elinizde ciddi bir tarım zararlısı var; yok etmek için iyi bir yol buluyor ve bunu sevinç içinde uyguluyorsunuz; ama bir de bakıyorsunuz ki, bir başka tarım zararlısı bu işten sizden daha fazla yarar sağlamış; kendinizi eskisinden daha da beter bir durumda buluveriyorsunuz.
- Resimdeki canlılar toz akarları. Örümceklerle uzaktan akrabalar ancak göze beneklerden başka bir şey olarak görünmeyecek kadar küçükler. Her evde onlardan binlerce bulunur, her halı ve yatak onlarla kaynar. Eğer ilkel insanlar onları biliyor olsalardı, onların varlığını açıklamak için nasıl söylenceler ve efsaneler yaratırlardı kim bilir! Ama mikroskop icat edilmeden önce bu canlıların varlıkları hayal bile edilemezdi, bu yüzden onlar hakkında bir söylencemiz yok. Ayrıca ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, bu akarlar bile yüz trilyondan fazla atoma sahip. Toz akarları görülmek için çok küçüktür ama onları oluşturan hücreler daha da küçüktür. Onların, ve bizlerin, içimizdeki çok sayıdaki bakteri ise daha da küçüktür. Ve atomlar bakterilerden de küçüktür. Tüm dünya son derece küçük, gözle görülemeyecek kadar küçük şeylerden oluşmuştur. Ama buna rağmen hiçbir söylencede hatta her şeyi bilen tanrı tarafından gönderildiği düşünülen kutsal kitaplarda bile onların sözü edilmez! Baktığınızda bilimin sabırla ortaya çıkardığı bilgiyi (de) içermediklerini görürsünüz. Evrenin ne kadar büyük ve kaç yaşında olduğunu söylemezler, kanseri nasıl tedavi edebileceğimizden söz etmezler, yer çekimini ya da içten yanmalı motoru açıklamazlar, nükleer füzyondan ya da elektrikten ya da anesteziklerden söz etmezler. Aslında, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kutsal kitaplardaki hikayeler, o hikayeleri anlatmaya başlayan insanların dünya hakkında bildiklerinden fazlasını içermezler! Eğer bu "kutsal kitaplar" gerçekten her şeyi bilen tanrılar tarafından yazılmış, ya da yazdırılmış ya da vahiy edilmişlerse, sizce de bu tanrıların tüm bu yararlı ve önemli bilgiler üzerine bir şeyler söylememiş olmaları garip değil mi?
- Güvenlik ve mutluluk, kolay yanıtlamalarla ve rahatlatmalarla doymak, sıcak ve rahat bir yalanla yaşamak anlamına gelir. Olgunlaşmış olan Şeytan'ın Papazı'nın öne sürdüğü şeytani seçenek risklidir. Muhtemelen bu rahatlatıcı yanılsamaları yitirirsiniz; inanç adlı emziği sonsuza dek ememezsiniz. Bu riske karşılık, muhtemelen 'büyüme ve mutluluk' kazanabilir, büyüdüğünüzü bilmenin esenliğini çıkarabilir, yaşamın ne anlama geldiğini, geçici olduğunu ve bu nedenle daha değerli olduğunu yiğitlikle karşılarsınız.
- Bilim kürtajın cinayet olup olmadığını söylemeyle ilgilenmez ama kürtajın cinayet olduğunu, şempanzeleri öldürmenin ise olmadığını düşünüyorsanız kendinizle çelişiyor olabileceğiniz konusunda sizi uyarabilir. Her iki düşünceyi aynı anda savunamazsınız. Bilim bir insanı tamamıyla klonlamanın yanlış olup olmadığını size söylemeyle ilgilenmez ama size Dolly tipi bir klonun, aynı tek yumurta ikizi gibi olduğunu söyleyebilir. Yaşı farklı olsa bile. Size, eğer insanları klonlamaya karşı çıkmak istiyorsanız, 'klon tam insan olmayacaktır' veya 'klonun ruhu olmayacaktır' gibi savlara başvurmanın "anlamsızlığını" söyleyebilir. Bilim size herhangi birisinin ruhu olup olmadığını söylemeyle ilgilenmez ama eğer tek yumurta ikizlerinin ruhu varsa Dolly tipi klonların da olacağını söyleyebilir. Her iki düşünceyi aynı anda savunamazsınız.
- "Çocukların, geleneksel bilgiyi emmek zorunda olmaları nedeniyle, doğru veya yanlış, haklı veya haksız büyüklerin onlara söyleyeceği her şeye inanacakları olasılığı çok acıdır, ama başka türlüsü de olası değildir. Yetişkinlerin onlara söylediği birçok şey doğrudur ve kanıtlara dayanır veya en azından mantıklıdır. Fakat eğer bu söylenenlerin bir kısmı yanlış, aptalca ve hatta ahlaksızcaysa çocukları bunlara da inanmaktan koruyacak hiçbir şey yoktur. Peki çocuklar büyüdüklerinde ne yaparlar? Elbette bunu bir sonraki çocuk nesline anlatırlar. Bu yüzden bir şeye güçlü bir şekilde bir kere inanıldığında (ilk ortaya çıktığında ona inanmak için herhangi bir neden olmasa bile) o şey sonsuza kadar gidebilir. Dinlerde olmuş olan şey bu olabilir mi? Bir Tanrı veya Tanrılar olduğu inancı, Cennet inancı, Meryem'in hiç ölmediği inancı, İsa'nın hiç insan babasının olmadığı inancı, dualara cevap verildiği inancı, şarabın kana dönüştüğü inancı; bu inançların hiçbiri düzgün bir kanıta dayanmaz. Yine de milyonlarca insan bunlara inanır. Belki de bunun nedeni, her şeye inanacak kadar küçük yaştayken bunlara inanmalarının söylenmesidir. (...) Bütün bunlar hakkında ne yapabiliriz? Bu konuda senin bir şey yapman kolay değil çünkü sen sadece on yaşındasın. Ancak şunu deneyebilirsin. Bundan sonra birisi sana önemliymiş gibi gözüken bir şey söylerse, kendi kendine söyle düşün; 'Bu, insanların olasılıklı kanıtlar dolayısıyla bildiği türden bir şey mi? Yoksa bu, insanların sadece gelenek, otorite veya vahiy yüzünden inandığı türden bir şey mi?' Bundan sonra biri sana bir şeyin doğru olduğunu söylediğinde, neden onlara şunu sormayasın: 'Bunun için ne gibi bir kanıt var?' Sana iyi bir cevap veremezlerse, umarım sana söylediklerinin tek kelimesine bile inanmadan önce çok dikkatli düşünürsün. Seni seven Baban"