- ?Tanrı bugüne kadar kimin sözünü dinledi ki seninkini dinlesin bre kâfir! Her şey istediğimiz gibi olsaydı Tanrı?ya ne gerek kalırdı. Yalvarmalarla kendini var hisseden Tanrınız sizi yalvartmayacaksa, eteklerine kapatmayacaksa neden yaratmış olsun. Tapının diye yarattı sizi, isteyin ve elde edemeyin ama yine de öfkelenmeden boyun eğin diye yarattı sizi!? demişti bir gün Madam Arthur Bey bana uzun kara saçlarımı tırnaklı parmaklarıyla taraya, taraya.
- ?Kadınlar sevişirken mutlu olmaz. Acı çekerler. Sadece acı çekmeyi seven kadınlar sevişirler.? Bir keresinde yerkürenin çekirdeğinde yanan Ateşe tutulmuştum. Saçlarımdan tutuşmuştum. Bir keresinde bir jilete aşık olmuştum. Ne kadar ince damarım varsa hepsini tek, tek kesmiştim. Akan kanda geleceğimi içmiştim.
- Dağa baktığımda dağ görmem Suya baktığımda su görmem Gözlerimin yerinde derin bir boşluk Yüreğimin yerinde yalçın bir korku Kadınım, kadınım, artık kadınım.
- Bir yılana sarılıp uyuduğum o ilk gece Kasıklarımda çözüldü binlerce bilmece Vahşi bir at gibisin dedi bana Saçlarımın arasına dolanan kırmızı cüce Korkuyoruz ikimiz de Ya yılan uyanırsa Ya yılan uyanırsa Ya yılan uyanırsa
- Annem bana hamileyken her gece yılan doğurduğunu görmüş rüyasında. Akılları başlardan alacak güzellikte renklerle, kıvrılarak çıkarmış bacaklarının arasından, yılan. Yılan doğurmuş olmaktan korkarmış ama yılan yavrusunun ayaklarına doğru süzülmesine de üzülürmüş. Yılan yavrusu annesini terk ediyor diye kederlenirmiş. ?Giderse ölür? Diye düşünürmüş, kim bakacak ona. O bir çocuk daha.? Annemin düşüncelerini sezermiş yılan. Aynı yavaşlıkla geri dönermiş beyaz çıplak uzun dal bacaklarından. Memelerine doğru yükselirmiş. Bir yer döşeğinin üzerinde sırt üstü, çırılçıplak yatan annem, çaresiz annem, rahminden çıkan yılanın ıslak duygusunun bedeninin kıvrım, kıvrım kat edişini kabullenir, memelerine tırmanan rengarenk yavrusunun, çatal dilli ağzını önce sağ sonra sol sonra sağ sonra sol sonra sağ ve sol sağ ve sağ sonra yine sol, uzun, uzun memesine dayayıp kana, kana sütünü içmesini seyreder ve ağlarmış. Yılana acırmış. Kendine acırmış. Annesine kızarmış.
- Beni sevişirken görseniz şaşarsınız. Bacaklarımı hırsla açarım. Kimse bilmez bir erkeğin altına yattığımı aslında Nereye, nereye, nereye yatarım. Dilim bir yılan gibi uzundur. Yaladığı her yeri yakar. Kulaklarım kuyulardan derindir. İçine olmadık sesler akar.
- Pencereden dışarı bakıyorum. İçimde ateşler yakıyorum. Yaptığım her yemek o ateşte pişiyor. Doğurduğum her çocuk o ateşte eriyor. Sevdiğim her erkek o ateşte ölüyor. Bir bardak su içsem, söner mi? İsteklerimi nehre gömsem, cinayetler biter mi? Her şey senin yüzünden, diyor babam. O kupkuru bir adam. İçinde ne ateş, ne su. O da biliyor, benimse içimde hem ateş var, hem su.
- Hastalıklardan çabuk öldürenini severim hastane odasında uzun zaman geçirmek akıl karıştırır. İnsan hastane odasında yerleştikten sonra dış dünyanın gerçeğini bir anda unutur. Sanki orada doğmuş, hep orada yaşamış ve orada ölecekmiş gibi. Hayatın hastalıktan ibaret olduğuna ikna eder insanı hastane zamanları.
- Bir elimde üç parmak var Diğerinde dokuz Bir rahmimde üçüz var Diğerinde Allah. Parmaklarımla her şeyi yolacağım. Rahmimde ne varsa tek, tek doğuracağım.
- Aslında biz hiç kıyıda yaşamamış olsak. O buradan çok uzaktaki bir dağ köyünde doğmuş, on dördünde evlenmiş, kocası askere gitmiş, askerliğini bu kıyı şehrinde yapmış olsa. Sonra geri dönmemiş olsa. İnşaatlarda çalışmış, genelevden bir kıza aşık olmuş, sonra kız bunu terk edip gidince, önce çok içmiş, sonra köydeki karısı aklına gelmiş olsa. Bu tepede bir ev yapmış olsa kendine, onu yanına aldırtmış, o da on altısında annemi doğurmuş, annem de on altısında beni doğurmuş olsa. Annem beni küçükken ona bırakıp bir adamla kaçmış, babam da beni istememiş, onun kocası da çoktan başka bir kadınla kaçmış, beni o büyütmüş olsa.