- Hiçbir şeyi sonsuza kadar saklayamazsınız. Saklamak ancak bir süre gerçeği hapsedebilir. Saklamanın da bir başı ve sonu vardır. Saklananın saklanmadan önceki son anı ve bulunduktan sonraki ilk anı birbirine kimi zaman kalın bir halatla, kimi zaman da incecik bir pamuk ipliğiyle bağlıdır.
- Zaman çok geniş. Bizim derdimiz de bu. O kadar geniş ki algılayamıyoruz onu. Bu büyüklük aklımızı karıştırıyor. Ne, ne zaman olmuştu ayırt edemez hale geliyoruz. Sanki içimizde bir zaman var ama dışımızdaki zaman sayısız. Bu zamanlar birbiriyle kesiştiğinde mutluyuz, kesişmediğinde huzursuz. Bu bizi çaresizleştiriyor, ardından da hırçınlaştırıyor. Kendimize zarar verecek kadar hırçınlaştırıyor.
- Geçmişi fotoğraflardan öğrenmek mümkün mü? Ne anlatabilir bugün bize, çoktan ölmüş bu insanların durgun ve suskun suretleri? Sadece zamanın geçip gittiğini ve her şeyin bir gün biteceğini. Herkes ölür. Her şey biter. Ama yine de hayatta aslolan telaştır. İstektir.
- Kimim ben? İşte yeryüzünün en tehlikeli sorularından biri. İnsan kim olduğunu düşünmeye başladığı anda başkalaşır. Herkesten bambaşka olur. Kendi gibi olanlarla olmayanlar arasında savaşlar çıkartır. Ve ait olmadığı ya da ait olduğu kimliklerden silahlar yapar. Dağları uçurur, ormanları yakar. Dünya bir gün aniden dönmeyi durdurursa, müsebbibi bu soru olacaktır. Ya da bu soruya verilen cevap. Münasebetsiz bir cevap.
- sedef beyazı saten terliklerle, sanki tuhaf bir müjde vermek istermişçesine,geldi, çıkageldi... nemli, küflü, ışığa küs, hayata küs, meraka küs, yalnız, yapayalnız küçük odama, hayatıma yanıma sanki ezelden varmış gibi çöreklendi... hemde o tuhaf , çok tuhaf haliyle.
- ....geceleriyse uzun tırnaklarıyla hayatı kazımaya çıkardı.Bilirdi, dışarıda ki gece ,uzun tırnaklı bir kadının tırnaklarına istisnasız boyun eğerdi.
- Lütuf ona atalarından miras, hafiflik bana annemden.
- perdeleri gün boyu sıkı sıkıya her şeye, mesela uzaktaki apartmanın camlarından bu demir parmaklıkları koyu yeşile boyanmış pencereye kazara takılabilecek bakışlara, mesela sokaktan geçen insanların merakına, mesela mevsimlerin, bir köy evinin arka bahçesinden sökülüp az önce pencerenin önüne bırakılmış gibi mahzun ve yersiz ve kimsesiz kiraz ağacına yaptıklarına, mesela güneşin ,ayın, rüzgarın, insanların yani dışarıda olup biten her olayın etkisine kapalı, sokaktan çok uzakta yaşardı.
- O da biliyor, benimse içimde hem ateş var, hem su.
- Aslında ben kasıklarımdaki sancı ve bacaklarımın arasındaki ıslaklık kadarım. Ne bir eksik, ne bir fazla. Beni rahat bırakın. Dilediğim kadar sevişeyim, dilediğim yerde öleyim.