- Zaten yaşlı bir Fransız devlet adamı, galiba Clemenceau, tangoyu ilk seyrettiğinde, ?çok güzel, ama neden ayakta? demiş.
- Gençliğin sorunlarından ve sorunların getirdiği acılardan kurtulduklarına şükretsinler. ?Oh, ne güzel! Ben de ihtiyarladım, sonunda rahata kavuştum!? diyebilsinler. Ama ihtiyarlığı kabul ederken, yirmi yaşlarının umutlarını, coşkularını, duyarlılıklarını yani tüm olumlu yanlarını elden bırakmamaya gayret etsinler. Bir insanın bedeni artık hop, hop zıplayamazken beyninin hala hop, hop zıplayabileceğini unutmasınlar.
- Gencecik insanlar ölüp giderken, bu kadar uzun yaşamanın bedelini ödemek zorundasınız elbette.
- ?Ölesiye aşık olduğunuz biriyle, cinsel beraberlik anları dışında, köpekler gibi mutsuz olabilirsiniz. Çılgınca aşık olmadığınız bir kişiyle az çok mutlu yaşayabilirsiniz.?
- Çok yakında öleceklerini bilenler, çevrelerine garip bir sis yayarak, herkesi uzakta tutarlar sanki.
- Çok hasar yaptı o gizemli, o hızlı geçişin Gecemin karanlığında.
- Çünkü herkesin ara sıra yoğun mutluluk anları vardır ama, sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felâket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar -yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler.
- Sonunda astı kendini Karadut ağacına. O ağacın kökleri Hepimizin yüreğine dalmıştı. Hep birlikte yemiştik meyvelerini, Hep birlikte gülmüştük gölgesinde. Ama o, tek başına astı kendini Karadut ağacına.
- Delikanlı ihtiyarlar vardır. Deli kanları dört nala koşar Çatladı çatlayacak damarlarında. O deli kanlarını artık pompalayamayan Bir et parçası değildir yürekleri. Çırpınan bir kızıl güvercindir Göğüs kafeslerinde.
- Bir insan ne denli üstün zekâlı ve bilgili olursa olsun, eğer duyarlılıktan yoksunsa; kafa açısından görkemli bir dev, duygu açısından zavallı bir cüceyse, ben neyleyim böyle bir adamın dostluğunu?