- "Bir an dikiz aynama baktığımda, kendimi tanıyamadım. Kendim gibi hissetmiyordum. Ed Kennedy'nin kim olması gerektiğini bile hatırlamıyordum sanki.
Hiçbir şey hissetmiyordum." - "Ona o kızla ilgili şeyler sormak istiyordum; onu sevip sevmediğini, hâlâ özleyip özlemediğini.
Ama çıtım çıkmadı. Kendimize karşımızdakiyle gerçekten tanışmak için ne kadar izin veriyoruz?" - "Seni kim gerçekten iyi tanıyor ki Ed?"
Ne diyebilirdim ki?
"Hiç kimse," dedim. - "Artık hiçbir şeyin ona ait olmadığını, onun da her şeye ait olduğunu anladım."
- "İster inan, ister inanma ama senden bu kadar nefret etmek çok fazla sevgi gerektiriyor."
- "Ah," dedi. "Her şeyin bir amacı vardır."
- Tanrım, dünya aklını kaçırmış.
- İyi bir şey nasıl aynı zamanda bu kadar üzücü olabilirdi?
- insanlar kırık kalpler yüzünden ölürdü.Kalp krizi geçirirlerdi.işler ters gittiğinde ve dağılıp yıkıldığında en çok incinen şey kalp olurdu.
- Liesel üvey babasının gözlerindeki tuhaflığı görmüştü. Nezaket ve gümüşten yapılmış gibiydiler. Eriyen yumuşak gümüş gibi.