- Kesin olan şey şudur: öldüğünde ve dirildiğinde toprağa aitsindir ve toprağa dair ne varsa devredilemez bir biçimde senindir. Doğanın bir cilvesine dönüşürsün, gölgesiz bir varlığa; bir daha asla ölmeyecek, fakat etrafındaki bütün olaylar gibi gelip geçeceksin.
- Sonsuza dek yapılan her şey işkenceye dönüşür. Biz zavallı insancıkların birileri bir çıkış yolu tasarladığı için sevinmeliyiz. Uyku konusunda tartışmıyoruz. Ömrümüzün üçte birini sarhoş fareler gibi horlayarak geçiriyoruz. Buna ne demeli? Trajik, değil mi? Ölüm de ömrümüzün üçte üçünü uykuda geçirmek gibi bir şey. Tanrım, biraz aklımız olsa ölümü düşününce kalkıp sevincimizden dans ederdik! Bulduğumuz çarelerden yararlanmayı bilseydik yarın hepimiz yataklarımızda ölebilirdik, acı çekmeden, huzur içinde. Ölmek istemiyoruz, sorunumuz bu bizim. Tanrı ve yukarıdaki çöp tenekelerindeki diğer her şey bu yüzden var.
- Benim mizacımda biri için, dünyanın hali böyleyken, kesinlikle umut ya da çözüm yok.
- Ebeveynlerimizin yanında durduğumuzda onların bizim için kirlendiklerini ve bunun için asla bağışlanmayacaklarını sezerdik. Öğleden sonra yediğimiz o kalın ekmek dilimlerinin bize leziz gelmesinin asıl nedeni hak edilmemiş olmasıydı. Ekmeğin tadı bir daha asla öyle olmayacaktı. Bir daha asla bu şekilde sunulmayacaktı. Cinayet günü her zamankinden daha lezizdi ekmek. O güne kadar eksik olan hafif bir dehşet tadı da vardı içinde ve Caroline Teyze'nin örtük fakat tam bağışlamasıyla birlikte karşılanmıştı.
- Aldığımız eğitim görüşümüzü kısıtlamaktan başka bir işe yaramadı. Okula gitmeye başladığımız günden itibaren hiçbir şey öğrenmedik; aksine, köreltildik ve sözcüklerden, soyutlamalardan oluşan bir sise gömüldük.
- Karmaşa, anlaşılamayan bir düzeni tarif etmek için icat ettiğimiz bir sözcük. Bazı şeylerin şekillenmeye başladığı bu dönemin üstünde durmak istiyorum çünkü düzen anlaşılabilseydi, eminim baş döndürücü olurdu.
- Tabii ki suluboyayla delidolu renkler serpiştirerek betimlediğim acının anlamına herkes varamazdı. Hatta kimileri düpedüz şen şakrak çizimler diye bakıyordu onlara. Ne dersiniz buna? Evet, gerçekten öyleler, ama içler acısı bir şenlik bu. Bütün o delidolu sözcüklerle tümcelere esin kaynağı olan şey çarpık bir mizah duygusu değilse nedir ki?
- Gerçek şu ki, biz sıradan insanlar hep erişilmezi isteriz. Baştan çıkarmanın özgürleştiriciliği yalnızca biz insanlar için geçerli. Ateşlerin arasından geçmesi gereken bizleriz - aziz mertebesine ulaşmak için değil, var olduğumuz sürece iliklerimize dek insan kalmak için.
- En sağlamı her zaman gülümsemek, özellikle incindiğinde, hakarete uğradığında ya da aşağılandığında. Hançer daha sonra saplanır, hiç beklemediğin bir anda. Kaburgalann arasından kayıverir, tıpkı kimonunun altından kayan yumuşak bir el gibi. Ve hançer saplandığında doğru yanıt, "Ya, öyle mi!" olacaktır. Bu yalnızca çok sayıdaki günahı değil, birçok suçu da içine alır.
- Tann aptalı korur ama ona hiç rahat vermez. Yarın başka bir gün sanır aptal, oysa hiç de öyle değildir - hep aynı gündür o gün, aynı yerdir, aynı zamandır. Havada hep fırtına bulutları vardır, görüş uzaklığı sıfırdır. Huzur, Tanrı ve gün ışığı yokken bile mucizelere bel bağlamayı sürdürür o. Kabullenmeyi reddettiği şeyse, kendisinin mucizenin ta kendisi olduğudur.