- Yaşamın tarafını seçmeden, yaşantımız ve tarih boyunca bir tarafa karsı başka bir tarafı seçip dururuz. Seçtiğimiz tarafın anlamını ya da yasam biçimini başkalarına zorla kabul ettirmek için uğraşıp dururuz. Örnekler göstererek, gerekirse güç kullanarak tarafımızı kabul ettirmek için durmaksızın didiniriz.
Hayatımızı canımızın istediği gibi yaşamakla yetinmeyiz. Bununla yetinmek isteyen bir avuç insanı da rahat bırakmayız. Onların ayağına gideriz, onları aziz mertebesine yükseltiriz, onlar gibi olmaya çalışırız, onları taklit etmeye çalışarak gönüllü olarak bir yapıyı benimser ya da pek istemeyerek de olsa
kabul ettiririz kendimize. Ondan sonra da, bizi taklit, edecek taraftarlar bulmaya gelir sıra. Sabırla, inançla, zorbalık, kurnazlık ve yalanla, insanın ait olması gereken taraflar inşa ederiz. Tarihte, bu ait olma olgusu, doğumdan kaynaklanırdı (kast sisteminde hâlâ böyledir); ama simdi, yüzyıllar
sonra, seçim yoluyla ait olmaya dönüşmüştür bu. İnsan, ait olmalıdır.
Taraf seçmenin totalitarizmi budur iste: Yasama ait olmayı seçmeden, birbirimize ve bizzat kendimize karşı olmak. (Sf. 139) - Değişebilme kapasitemizi olumlu bir nitelik olarak değerlendirebilmek için, önce eylemlerimizin ve bunların sonuçlarının -sadece türümüz açısından değil, aynı zamanda tüm yaşam açısından- bilincine varmamız gerekir. Yeryüzünde bulunan birçok türün varlığını, iste bu değişme yeteneğimizle sona erdirdik. Birçok canlı türünü resmen katlettik. Türleri soykırıma uğrattık. Yine de türümüze özgü çifte standart alışkanlığıyla, insan soykırımını kınamaya ve idam cezası aleyhine bağırıp çağırmaya cüret edebiliyoruz. Tür açısından bakılacak olursa bu, tür bencilliği bile sayılabilir. Bu bencilliktir, çünkü kendi türümüzün yasam değerini tüm canlıların yasam değerinden soyutlayarak onu hepsinin çok çok üstüne çıkarıyoruz. Bir yandan spor için başka canlı türlerini öldüren avcılara kupalar, ödüller verirken, bir yandan da kendi türünden olanları öldüren insanları idam cezasına çarptırıyoruz. (Sf. 225)
- "Uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle baş edemeyen kişilerdir aynı zamanda.Bu insanlar, gün boyunca, her şeyi izlemekle oyalanırlar.Oysa gece artık izlenecek bir şey yoktur.Sadece, yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe.Gündüzden soyutlanıp, kurtulmuş olan anlamsızlık , artık saklı değildir.Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle."Yaşamın anlamı" gece duyumsanır ve sorgulanır.Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz.Yaşam, gecenin konusudur."
- "İnsanlar neden çocuk sahibi olur? Mutlu olacaklarını sandıkları için mi? Çocuk sahibi olmak mutluluktur, öyle mi? Hayır! Çocuksuz mutlu olmayan kişi, çocukla da mutlu olamaz.Bir başka insanın sırtından mutluluk talep etmeye hakkımız yok.Mutluluk her yerdedir.Ancak her yerde mutluluğu bulan kişi bir çocukla da mutlu olabilir."
- Zamanla dünyanın her yerinde seçimlerle gelenler, gideni yaratmaya başladı. Eskisi gibi devlet adamları çıkmaz oldu. Birbirinden çapsız, şöhret ve para düşkünü insanlar devlet başkanı, başbakan falan oldular. Onlardan tiksinmek ve tek tük fıkralarla duyduğu öfkeyi hafifletmek dışında, halk pek tepki göstermedi. Siyasetin yozlaşmasıyla tüm değer yargılarımızı yitirmiş ve politikaya iyice yabancılaştırılmıştık. (Sf. 16-17)
- Yeni Dünya Düzeninde, artık gazete bile okumayan insanlar 328 kanallı TV'lerinden durmadan özgür seçimler yapıyor; devlet için de "gölge etmesin başka ihsan istemem" deniliyordu. Başbakanların, başkanların adını bilmek şöyle dursun, Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğünü bilenlerin sayısı bile giderek azalıyordu. (Sf. 17)
- Pahalılığından kullanmaya kıyamadığımız savaş araçlarımız bile var. Ordular daki milyarlık güç, günümüzün çoğu savaşları için geçersiz ve gereksiz malzemeden oluşuyor. Ama gene de bir yandan savaşta hiç kullanılmamış eski modeller hurdaya çıkarılırken, milyarlarca harcanıp hiç kullanılmayacak yeni modeller üretiliyor, satın alınıyor. Bir saçmalıktır gidiyor. (Sf. 27)
- Seçme eylemi, genellikle toplumda kutuplaşmaya yol açar. Anlaşmayı ya da uyumu kolaylaştırmaz, tersine, insanları kamplara ayırır. Kamplar da zamanla öyle müstahkem mevkiler haline gelir ki, kampın, tarafın bizatihi kendisi, tarafların oluşmasına yol açan davadan ya da ilkeden daha büyük önem kazanır.
- yaşamı böylesine özel, böylesine benzersiz kılan şey her şeyin yalnızca bir kez olması.
- Daha birkaç yıl önce, uzun uzun düşünüp en zararsız mesleğin itfaiyecilik olduğuna tam kanaat getirmiştim ki, elinizdeki kitabın kapak resmini yapan Mehmet Nazım?dan Fransa?da kimi itfaiyecilerin kahraman olabilmek için, önce gizlice orman yangını çıkartıp sonra da söndürdüklerini öğrendim.