- Sadece zamanı kavrayabilme yetimiz yüzünden kıyamet günü diyoruz o güne ; aslında sıkıyönetim mahkemesidir o.
- beklenmedik bir yol kavşağında sizi görüyorum. göreceğimi hiç ummadığım, hele böylesine bir karşılamayı aklımdan bile geçirmediğime göre milena ne yapabilirim? bağıramam, coşamam, içimde fırtınalar kopmuyor artık, bir sürü delice söz edemem, duymuyorum ki içimde olanları! diz çöktüğümü de şuradan anlıyorum; gözlerimin önünde ayaklarınız var, okşuyorum onları.
- casanovanın nasıl kaçtığını bilir misin; zindandaki yaşamın korkunçluğunu? venedikin yukarılarında bir yerde karanlık ıssız bir zindan. daracık bir kerevetin üstüne tünemiştir casanova. koca koca fareler bütün gece bağıraşarak gidip gelirler, insanın güçsüz kalıp kerevetten düşmesini beklerler. yüksek bir yere tünemişim ben de sırtım acıyor, ayaklarım uyuşmuş beklemekten, bir yandan da korku. yapacak başka şey olmayınca ister istemez o büyük, o kara fareleri seyreder insan gözleri kamaşır karanlığın içinde; öyle bir an gelir ki bilemezsin artık tünediğin yerde misin daha, yoksa düşüp hapı yutmuş musun?
- ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içerisindeyiz. önümde durup bana baktığında, ne sen benim içimdeki acıları anlayabiliyorsun, ne de ben seninkileri. ve senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile biri sana cehennemi sıcak ve korkunçtur diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebiliyorsan benim hakkımda da ancak o kadarını bilebilirsin.
- Şöyle yazmışsın: "Evet, haklısın onu seviyorum. Ama Franz seni de seviyorum" -bu cümleyi dura dura dikkatle okuyorum- hepsi doğru. Doğru olmasaydı sen Milena olmazdın ve olmasaydın o zaman ben ne olurdum?
- Adimi da yitirdim! Küçüle küçüle "senin" kaldı...
- Her şeye karşın yazmak iyi geliyor bana; kendimi iki saat önce mektubunuzla dışarda, şezlongda otururken olduğumdan daha huzurlu hissediyorum. Orada uzanıyordum, bir adım uzağımda sırtüstü dönmüş bir böcek vardı, umutsuzdu, doğrulamıyordu, ona yardım etmek isterdim, yardım etmek o kadar kolaydı ki, bir adım ve küçük bir dokunuşla kurtarılabilirdi, ama mektubunuzdan dolayı onu unuttum, aynı şekilde ben de doğrulup kalkamadım, ancak bir kertenkele tekrar etrafımdaki hayatla ilgilenmemi sağladı, çoktan hareketsiz kalmış olan böceğin üzerinden geçti; demek ki bu, dedim kendi kendime, bir kaza değil, can çekişmeydi, az rastlanır türden bir doğal hayvan ölümü gösterisi... Fakat kertenkele üzerinden kayınca onu düzeltmiş oldu, gerçi bir süre daha ölü gibi durdu, ama sonra hiçbir şey olmamışçasına evin duvarına tırmanmaya başladı. Galiba bir şekilde bu olaydan cesaret aldım, ayağa kalktım, süt içtim ve size yazdım.
- Galiba erkekler daha fazla acı çekiyorlar ya da bir başka bakış açısıyla, bu konuda karşı koyma güçleri daha az. Oysa kadınlar daima suçsuzca acı çekerler; üstelik "ellerinde olmaksızın" değil, gerçek anlamda, ki aslında belki bu da yine "ellerinde olmaksızın"a çıkar.
Zaten bunları düşünmek boşuna. - "Yardım et bana! Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!"
- "Şu anda çekilmez bir haldeyim. Yorgunum, uykusuz, hüzünlüyüm. Sanki bir şey beni engelliyor ve özgürleşemiyorum."