- Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamaktır mutluluk.
- ''Sizinle ortak bir özelliğimiz var: O kadar çekingen ve ürkeğiz ki, hemen her mektup farklı, hemen her mektup birbirinden korkuyor; gelecek cevaptansa daha da fazla korkuyor...''
- 81.
Dönüp dolaşıp kendini zarara uğratacak şeyleri kim ister ? Bunu isteyen insanlara rastlanıyorsa, hatta her insanda bu durum biraz gözüküyorsa, bunun nedeni, insanın içindeki iki kişiden birinin kendisi için yararlı olanı isterken, eyleme geçmek için yarı düşüncesine başvurulan ötekine zarar vermesidir.Karara varırken değil, henüz en başta ikincinin yarı-düşüncesine değer verilirse, karar konusu olacak istek de silinip gider.
Sayfa:29 - Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazlasını bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanların cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düşünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.
- "Ben bütün zamanımı ve bütün zamanımdan bin kat fazlasını ve daha da iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için. Evimin de huzuru kaçacak, gecelerin de huzuru kaçacak, bambaşka bir yerde olmak isterdim. Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim..."
- Ama üzüntü demek;
gece gündüz,uykuda olsun,uyanık olsun,vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek.
çekilir şey değil bu.
?Franz Kafka /Sevgili Milena'ya Mektuplar - Ama üzüntü demek;
gece gündüz,uykuda olsun,uyanık olsun,vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek.
çekilir şey değil bu.
?Franz Kafka /Sevgili Milena'ya Mektuplar - 7.
Kötü'nün elindeki en ayartıcı silah, savaşa çağrıdır. Kadınlarla yapılan savaşa benzer, ki sonu yatakta biter. - beklenmedik bir yol kavşağında sizi görüyorum. göreceğimi hiç ummadığım, hele böylesine bir karşılamayı aklımdan bile geçirmediğime göre milena ne yapabilirim? bağıramam, coşamam, içimde fırtınalar kopmuyor artık, bir sürü delice söz edemem, duymuyorum ki içimde olanları! diz çöktüğümü de şuradan anlıyorum; gözlerimin önünde ayaklarınız var, okşuyorum onları."
- balkonda aç bir serçe duruyor ben de ekmek kırıntılarını odanın içine bırakıyorum. aç olduğu halde, yaşamak için buna ihtiyaç olduğu halde tedirgin bekliyor. çünkü içerisi onun için bilinmeyen karanlık bir yer. ekmek onu kendisine çekiyor o da odanın içinde sayılır herşeyiyle bunu istiyor. sonra silkinip kendine geliyor ve kaçıp gidiyor. biliyorum kıpırdayıp korkutmasaydım onu korkup kaçmayacaktı oradan. gelip ihtiyacı olan ekmeği alıp gidecekti..