- İnsan ancak olabildiğince az yalan söylediğinde olabildiğince az yalan söylemiş olur; yoksa
olabildiğince az yalan söyleme fırsatını bulduğunda değil. - Dünyadan elini eteğini çeken herkes herkesi sevmelidir, onların dünyasından da elini eteğini
çekmektedir çünkü. Böylece gerçek insan doğasının iç yüzünü sezmeye başlar; bu varlık sevilmez
de ne yapılır; ama bunun tek koşulu vardır: sevilenin dengi olmak. - Kendini insanlığa bakarak sına. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.
- O, kendini bu dünyada hapsedilmiş hissediyor, kuşatılmış hissediyor kendini; tutuklunun
üzüntüsü, acizliği, hastalığı, çılgın kuruntuları onun içinde de infilak ediyor; hiçbir avuntu onu
avutamaz,salt avuntu olduğu için, tutsaklığın hayvani gerçeğine karşı nazik ve baş ağrıtan bir
avuntu olduğu için. Ama eğer gerçekten ne istediği sorulsa, cevap veremez, çünkü? bu onun en
sağlam delillerinden biri? özgürlük fikrine sahip değil. - Susamıştır,ve onu pınardan sadece bir çalılık ayırmaktadır. Ama iki parçaya bölünmüştür o: bir
parçası bütün manzarayı görüyor, orada dikildiğini ve pınarın hemen yanı başında olduğunu
görüyor; ama ikinci parçası hiçbir şeyin farkında değil, olsa olsa ilk parçasının her şeyi gördüğünü
sezinliyor sadece. Hiçbir şeyin farkında olmadığı için de pınardan su içemiyor. - "Ah! Milena, acı çektirme artık, öldür beni, öldürmezsen katilim sayılırsın."
- "milena yardım et bana!
söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla!." - "ah! milena senin yanında öylesine huzurlu, öylesine huzursuz... öylesine baskı altında ve öylesine özgürüm ki"
- "korkağım, belki de beni bu yüzden sevdin milena"
- "Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur."