- Tariflerini hazırlarken katiyen metal alet kullanmazdı. Bu da onun sırlarından biriydi. Yalnızca tahta bulundururdu - kesme tahtaları, kaşıklar, çırpıcılar, kepçeler, spatulalar, sarmısak eziciler, hepsi tahta olmalıydı. Metal soğuktu, parlak ve fazla mükemmel. Bağ kurmaz, yalnızca yönetirdi. Tahta ise sakar bir dahiye benzerdi, biraz beceriksiz ve kabaydı ama içtendi.
- Kadınlar ikiye ayrılır, derdi. Bariz biçimde karmaşık olanlar ile karmaşık olduğu ilk bakışta anlaşılmayanlar.
- Sözcüklerin başa bela olduğuna inanırdı. Onlar yüzünden insanlar ha bire birbirlerini yanlış anlıyordu. Dile bağımlı olanlara, mesela gazetecilere, avukatlara, yazarlara güvenmezdi. Kelimelerin önemsiz yahut ikincil olduğu şeyleri severdi - resimler, el işleri, ninniler, yemek tarifleri gibi.
- Belki de göçmen olmak böyle bir şey. Her yabancı çekinir yeni bir dil öğrenmekten. Hele deyimler; onlar en kötüsü. "Tahtalıköy" ün anlamını çıkarmaya çalıştığınızı tahayyül edin. "Tahta" nın ne olduğunu öğrendiniz diyelim, "köy" ün ne olduğunu biliyorsunuz, ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın deyim bir anlam taşıyamayacaktır eğer dile yabancıysanız.
- "Karanlığına ışık tutarak yaralı ruhunu iyileştirmemize izin ver." Ne tumturaklı laflar! Aşırı dindarları anlamıyorum. Sorsan, fikirlerinin bütün insanlık için olduğunu söylerler ama onlara azıcık ters düşmeyegör, anında seni dışlamaya hazırlar. Yine de benim gibilere nazik davranırlar. Günahkarız çünkü; bizi doğru yola getirip bu sayede Tanrı'nın gözüne girmek isterler. Hakikaten iyilik etmek değil çoğunun derdi, sadece cennete giriş için puan toplamak. Bizi bu yüzden severler; biz, yani dünyanın pislikleri - katiller, hırsızlar, orospular, ahlaksızlar. Simsiyah bir kumaşız ya; yanımızda cevher gibi parlayacaklar sanki.
- "İki tür Akrep olduğunu söylerler, bilir misin?" diye devam ediyor. "Başkalarını sokanlar, bir de kendilerini sokanlar."
- Peşinden gidilecek rüyalar yokmuş hayatta. Öyle şeyler yalnızca peri masallarında olurmuş. Gerçek dünya, içindeki gerçek insanlarla, toprağa bulanmış şekere benzermiş. Tadı güzel de olsa, yenmeyecek türden.
- "Sen daha bunları bilemeyecek kadar toysun ama bir adamın aşkı mizacının devamıdır, evlat. Yani erkek kavgacı ise sevdası da kavgalarla dolu olur. Kendine hep düşmanlar bulur. Sakın ve nazik ise sevdası merhem gibi, bal gibidir. Eğer kendisine acırsa ve zayıfsa, aşkı da un ufak olup dağılır. Yok, eğer neşeli bir herifse sevdası da şenlikli olur."
- Bir melankoli kıymığı saplanıvermişti zihnine. Beyni, dırdır eden fikirlerin penahıydı.
- Dünya yalan dolu tatlım. Daha fazla palavraya kimsenin ihtiyacı yok.