- Feci baba insanın boğazına takılı kılçık gibidir. Ne tükürüp atabilirsin, ne yutup sindirebilirsin. Bir şekilde kurtulsan bile geride bir iz kalır mutlaka, dışarıdan bakanların göremediği ama senin hep hissettiğin bir çentik etinde. Feci baban olacağına hiç olmasın daha iyi.
- İnsan doğası böyle işte, en çok nefret ettiklerimiz en fazla sevdiklerimiz oluyor hep.
- Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında... Bu hayatta yaptığın ya da hissettiğin her şeyde bir mesafe olmalı. Mesafe seni korur. Sıkı bir yumruk yemenin püf noktası, mesafeyi nasıl yaratacağını bilmektir.
- Bir gün bir yerde eflatun bir deniz gibi bir lavanta bahçesine rastlayacağını umut etmekten hiç vazgeçmedi.
- Londra bir tatlı olsa karamelli bonbon olurdu - ağır kıvamlı, yoğun ve geleneksel. Oysa İstanbul vişneli, meyanköklü, şişe yapışan türden bir şeker olurdu - zıt tatların uyumundan oluşmuş, ekşinin tatlıya, tatlının ekşiye dönüşebildiği bi ala karışım.
- Bir keresinde evli bir çiftin makineye oynak müzik koyup dans ettiğine tanık olmuştu - yadırgamıştı; dansı değil de, güzelim halıya ayakkabılarıyla basmalarını. Zenginlerin tuhaf olduğuna dair inancını doğrulamışlardı. Yoksa insan içkisine niye yeşil zeytin atar, peynirleri küp küp kesip kürdan batırarak yemeye kalkar ya da halılara ayakkabıyla basardı ki?
- "Adın şiir gibi."
- Ne çok seyahat, ne çok kopuş ve yabancı diyarlarda yeniden başlayış. Çevresinde bunca belirsizlik taşımaktan hiç korkmamışmıydı ki?
- Hamur yoğurduğunda toprak damarlarına sızar. Et pişirdiğinde hayvanın ruhu seninle konuşur; ona saygı duymayı öğrenmen gerekir. Balık temizlerken bir zamanlar içinde yüzdüğü denizin sesini duyarsın; nazikçe marine edersin suyun hatırasını yüzgeçlerinden silmek için.
- Eğer dilsiz bir oğlan tarihe bir kelimeşinas olarak geçmeyi başarabilmişse hayat göründüğü kadar kasvetli olmasa gerekti.