- Sessizliğin ve yalnızlığın kudretini de bilirdi; dost meclislerinin ve muhabbetinin kıymetini de. Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı da bilirdi; yalnız kaldığında kalabalık olmayı da.
- "bülbüle gülzar, tutiye şeker, sarrafa gevher ne ise dervişe de muhabbet odur"
- "ayineye sen nasıl bakarsan, ayine de sana öyle bakar"
- Haram da/ helal de/ cennetin hurileri de/ nâr-ı cehennem de/ birdir bize/ cenneti cayır cayır yakmak/ cehennemin alevlerini söndürmektir gayemiz/ bize sade seni gerek seni/ kirpiğimizi kalem/ gözümüzü defter eylemişiz/ nefsimizi köreltip/ kimsenin ayıbını görmemişiz/ gönül yapmayı/ arş yapmaya bir tutup/ gönülden gönüle/ yollar kurmuşuz/ ten türap bir olunca/ her dem yeniden doğmuşuz Ne kabir azabı/ ne zebani zulmü/ o yardan ayrı düşmektir/ nazarımızda en dilhıraş acı/ ne dürülür amel defteri/ ne geçilir sırat köprüsü/ rahman ve rahim olandır o dostun ismi/ o sever/ o gözetir/ onun merhameti hudutsuzdur/ onun merhameti öfkesinden büyüktür
- Benim mekanın balçıktır/ gıdam ise safi aşk/ korku ile beslenmez imanım/ korku dediğin safi yalandır/ korku ile yakaran/ bir kendini sever/ aşk ile yanıp tutuşan/ geçer serden/ her dem yeniden tutuşturur küllerini
- Benim vücudum şu varlık âlemine benzer/ şu gördüğünüz nehirler, dereler benim içimde çağlar/ ve şu dorukları karlı dağlar/ bende başlar bende biter/ çok alametler vardır bende/ derebilen gelsin beri...
- Yaşlanmış çünkü; zamanın hesabını günler ve aylarla değil, seneler ve asırlarla yapacak kadar; tanık olduğu hikayelerin geçmişten kalma tozlu bir hikayenin torunları olduğunu görecek kadar yaşlanmış.
- Şeyh Mehmed Mühür Efendi, o gece kitabın kapağını açıp da ilk kelimenin, ilk harfiyle göz göze geldiğinde birdenbire gördü ki, aşkla yoğrulan bu kitap konuşmaktansa susuyor; anlatmaktansa dinliyor; bir sırrı ifşa etmektense aşikar olan ne varsa sırra çeviriyor; ve son satırına gelindiğinde sil baştan yazılıyordu. Bu kitap okunmuyor; o, insanın içini okuyordu. İnsan onunla kendini okuyordu. Onun durgun çehresinden süzülen ziya tufanlarını, sayfalarının arasından yayılan mest edici kokularını ve kelimelerinin ardına saklanan hüznünü kendinden bir parça bellemişti. Birlikte susup, geceye kulak vermişlerdi. Seher kırmızı ve serindi.
- Yağmur damlıyor Altın tasa doluyor Altın tas olmuş ne fayda Beylerbeyi kan tükürüyor Delileri bağlıyor Ölülere ağlıyor Malın mülkün ne fayda Ak kefene sığmıyor Soğuğu biçiyor Rüzgarı saçıyor Arpa darı ne fayda Eşeğin nalları dikiyor
- Baba kız, bir müddet hiç ses çıkarmadan karşılıklı oturup, batan güneşin son şulelerini birbirlerinin yüzlerinde seyrettiler.