- Hala, sularda aksini aramayı aklından dahi geçirmeden, içinde yüzdüğü şişeyi derya sanmaktaydı.
- İnsanları izlerken, daha evvel hiç görmediklerini görebilir, hiç hissetmediklerini hissedebilirsin Pinhan. İnsanları uzaktan seyrederken, onlara her zamankinden daha yakın olabilirsin. Eğer bakmayı bilirsen gözlerin sana oyun etmez, dosdoğru görürsün. İçte saklı olanı, acıtanı, kanatanı görürsün. O vakit anlarsın ki o dediğin sensin, seyrettiğin kendi bedenin, kendi suretin; ağladığın kendi acıların.
- Hayalle hafıza ateşle su gibidir. Her biri ister ki bir tek kendi kalsın orta yerde, öteki kaybolsun. Hayal dediğin hafızayı boğmak, hafıza dediğin de hayali yakmak ister. Onlar didişirken, biz de deriz ki 'bu yaptığınız gaflettir. Zira sade bu demde değil başka başka demlerde yaşamışlığımız var. Aslında siz karındaşsınız.' O vakit anlar kavgayı keser. Anlarlar ki hatırlamak için hayal kurmaya, hayal edebilmek için de hatırlamaya muhtacız. Hikaye dediğin de budur zaten. Bu andır. İçinde geçmiş ve gelecek, hafıza ve hayal barınır. Her hikaye, ezeli evveli olmayan, alabildiğine hudutsuz bir andır. Ne başta, ne sonda; tam da ortadadır. "O vakit hayal de hafıza da anlar ki hikayeler hep eskidir, aynıdır. Velhasıl bunca süslü kelime, bunca harf tek tek bir noktada saklıdır."
- Her gün bir yerden dönmek ne iyi Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan akmak ne ala Dünle beraber gitti cancağızım Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
- Yüz yüze durmuş iki kapı. Biri içeri, öteki dışarı. Birinin muhatabı yerüstü, Ötekininse yeraltı.
- Beni böyle tutma, Ben avcı kuşum, alıcı doğanım. Kalamam artık bundan başka, Baykuş gibi viranede.
- Periden güzel huriden müstesna Sebeb-i enva-i bela türlü cefa Tam üç tane ismin var iken, Sonuncusu Canfeza Yedi düvel çehrene müptela Ben garip aşık-ı şeyda iken Terk-i can etmen reva mı bana Müsterih ol sırrını vermem ağyara Sırrın da senle beraber karıştı toprağa Bi-vefa, bi-vefa, bi-vefa
- Bir kadın... hem de kızıl saçlı, ak gerdanlı, utanma sıkılma nedir bilmeyen, yedi düveli kendine müptela ve ar ü namus şişesini tuzla buz eden, baktığı yeri delip geçen bir kadın...
- Resim dediğin kayıp giderdi tenin üzerinden; yağ damlası gibi kayar, keçi yolları gibi incecik, daracık izler bırakırdı peşi sıra. Hoş bir resim gülümsetirdi adamı; o kadar. Tene işlemez, ete batmaz, kanatmazdı.
- Oysa Pinhan teninde kayan yahut buğu olup göğe ağan bir suret değil; etini morartacak, naraları gece gündüz yüreğinde yankılanacak; bacaklarının arasında hoyrat bir sancı, zaptedilmez bir çarpıntı bırakacak; ikibaşlılığını yüzüne vurmak bir yana güleryüzle karşılayacak; açtığı yaraların kapanmasına zinhar razı olmayacak; yavuz dile, kem nazara pabuç bırakmayacak; gündüz vakti düş gördürtüp gecelere uykuyu haram edecek bir mahbub, bir maşuk arıyordu kendine. Onu bulduğunda silahsız, savunmasız dikilecekti karşısına; "işte gönlüm, işte sen," diyecekti, "Vuruşun gayri."