- Önümde uzanan yolu görebiliyordum. Yoksuldum ve yoksul kalacaktım. Para değildi özellikle istediğim. Bilmiyordum ne istediğimi. Hayır, biliyordum. Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum. Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. Avukat, danışman, mühendis veya benzer bir şey olmayı düşünmek bile olanaksızdı benim için. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, aile kurumunun kafesine girmek. Her sabah aynı işe gidip akşam dönmek. Olanaksızdı. Aile pikniklerine katılmak, Noel, 4 Temmuz, İşçi Bayramı, anneler günü. Bu tür şeylere katlanmak için mi dünyaya geliyorduk? Bulaşıkçılık yapmayı, akşamları küçük odamda içki içip sızmayı yeğlerdim.
- Neden hep kötü ile daha kötü arasındaydı seçimlerimiz?
- Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım.
- Başka birinin gerçeği sizin de gerçeğinizse ve o bunu sizin için dillendiriyorsa müthiştir.
- Sözler cansız değildiler, insanın beyninde mırıldanan şeylerdi sözler. Onları okuyup sihrine varabilirsen acı çekmeden yaşayabiliyordun, başına ne gelirse gelsin ümidini yitirmeden.
- En iyi durumda bile ömür boyu iğnenin izlerini taşıyacaktım sırtımda. Bu yeterince kötüydü gerçi ama asıl canımı sıkan şey başkaydı. Bana nasıl davranmaları gerektiğini bilememeleri beni endişelendiriyordu. Tavır ve konuşmalarında belli ediyordu bu kendini. Kararsız, rahatsız, ama bir yandan da ilgisiz ve sıkılmış bir halleri vardı. Yaptıkları şey umurlarında değildi. Bir şey yapmaları gerekiyordu -herhangi bir şey- çünkü bir şey yapmamak mesleğe aykırıydı.
- "Bütün gün yatakta kalmanın nesi hoş?"
"Kimseyi görmek zorunda kalmıyorsun." - Herkes iyi olabilirdi, iyi biri olmak cesaret gerektirmiyordu.
- Yapmam gerekeni yapma cesaretinden yoksun olduğumu bilmek çok kötü bir duyguydu.
- İstedikleri buydu demek: yalanlar. Harikulade yalanlar. Buna ihtiyaçları vardı. İnsanla ahmaktılar. Kolay olacaktı benim için.